Doğruyu yanlıştan ayırmanın zorlaştığını, yanıltıldığımızı, bize anlatıldığı gibi olmadığını en sansasyonel söyleyen kimdi? Erdoğan sevdalısı bir AK Parti seçkini.
Kamu kaynakları doğru kullanılmıyor, halka değil elitlere çalışıyor diye bu düzeni değiştirmeye en ateşli çağıran kimdi? O da Erdoğan fedaisi bir parti yöneticisi.
Değişime ikna etmek, kolay olmuyor. Onlar bile inandıramadı.
Ama en olmadık yanıltıcı propaganda dahi alıcı buluyor diye, ona inananları yeremeyiz.
İsmet Özel, şunda haklı; "hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır" olmak, hepimizin yaşadığı bir sorun.
Bizim taraftan geleni peşinen doğru kabule meylederiz. Süzmez, yanlışını doğrusundan ayırmaya uğraşmayız.
At iziyle it izinin karıştığını, Hak ile batılı ayırmanın zorlaştığını; üç yıl önceden bizzat Berat Albayrak haykırmış olsa bile...
Bizden, tanıdık bildik biri söylemiş olsun, fark etmez. Karşı tarafa yarayan doğrulara da önyargılıyızdır, ağzıyla kuş tutsa inanmak istemeyiz.
Aksine, öbür tarafı yalancı çıkarmaya bahane arar bu yanın taraftarı. Bırakın süzgeçten deve geçirmeyi, karşıtının piresine bile geçit vermez.
Öyleyse Mevlana'nın dediğine mi geliyor? Yani körler diyarında birbirimize ayna satıp sağırlar çarşısında karşılıklı gazel mi atıyoruz?
Belki. Her birimiz, hangi tarafa kulak kesilmişsek diğerine sağır olma eğilimindeyiz. Güvendiklerimiz tarafından yanıltılmaya açık olduğumuz muhakkak.
Onun için yanılgılardan, yanıltılan seçmeni değil yanıltan propagandayı sorumlu tutmakta ısrar ediyorum.
Bir seçime gidiyoruz ve Erdoğan'ı seçmek nasıl meşru bir haksa Kılıçdaroğlu'nu seçmek de öyle. Fakat değilmiş gibi gösteriliyor.
İşte bunun yanıltıcı bir propaganda olduğuna şüphe yok. Yanılmayacağımız şey, bu konuda bizi yanıltmaya çalıştıklarıdır. Emin olabiliriz.
Kimce, nasıl yönetilmek istiyor? Bırakın da doğru bilgiyle, sağlıklı tartarak kimi seçerse seçsin millet.
Kamu kaynakları betona gömülüyor, halk yerine elitlere aktarılıyor ve aslan payını zengin seçkinler alırken fakir halk, büyümeden pay alamıyor diye ortalığı inleten; Erdoğan sevdalısı Metin Külünk'tü.
İktidarı 20 yıldır sırtlayan halkı değil seçkinleri mutlu ettiği için, bu düzeni baştan aşağı değiştirmeliyiz diye başkaldıran da oydu. Daha geçen yıl...
AK Parti'nin içeriden görüp görebileceği en ileri değişim talebiydi.
Külünk'ün binde biri tepkiler, daha önce darbecilikle, hainlikle, dış güç ajanlığıyla, yatırım düşmanlığıyla suçlanıyordu.
Külünk de değişim isteyene kadar sıkıysa düzene karşı gelin, gösterirdi gününüzü.
Değişim beklentisi ilk turda zayıflayınca şu olana bakar mısınız!
Piyasalar panikledi. Merkez Bankası da bir telaşla güya tedbir aldı. Kartla, krediyle bankalardan nakit çekimi kısıtlandı. Gidip dolar almasınlar diye.
Dolar taşımak yine yasaklanacak, eyvah karaborsaya düşecek, 70'lere geri döneceğiz korkusu sardı mı bir anda etrafı...
Ancak Külünk, değişim beklentisinin zayıflamasına bağlamadı. İkinci tur seçime giderken Erdoğan'a finansal operasyon çekildiğine yordu. "Hedef Erdoğan" diyerek Merkez'i uyardı.
"İflasların kapısını açıyor, piyasaları durdurdu, kimin aklı, bu hatadan dönülmeli" diyen başkası olsa felâket tellallığı, korku ve panik yaymak, kaos tezgahlamaktan giderdi okka altına.
Merkez'in tabela faizi ve resmi kuru, göstermelik değil sanırsınız. Kamu bankalarındaki fiili faizle de gerçek kurla da arası giderek açılmıyor sanki.
Bu tedbirler seçim hatırına geri çekildi, Külünk'ü duydu Merkez, şimdilik erteledi ama ya 28 Mayıs'tan sonra!
Külünk'se laf dinleyen Merkez, laf dinletene istemeden operasyon çekmiş, birileri finansal kumpas kurmuş gibi anlatıyor.
İnanıp inanmamak size kalmış. Beni de bu havalar yanılttı.