İmamoğlu’na ‘Kanal İstanbul’ soruşturması açılmış.
İktidar, uçuk uygulama ve söylemlerinden dönüşe geçtiğini müjdeledi oysa.
Haksız tutuklamalar ve kayyum adaletsizliklerini finanse edecek para kasada kalmadığı için, hukuk seferberliği başlatılmadı mı?
Makas değişikliği haberi, Numan Kurtulmuş’a dahi ulaşmamış. Ekonomide yedi düvelle deli dolu savaştığımız hamasetini sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin nasıl kârlı olduğunu göstererek yedi düveli yatırıma çağıracağımızı söylemedi mi?
İlahiyatçı Hayrettin Karaman bile ayak uydurdu. Yeni Şafak’ta, faizi enflasyon oranında artırmaya hemen fetva yazdı.
Fakat yeni döneme uyum sağlayamayanlar bocalarken kafa da karıştırıyor.
‘Faizi indirince enflasyon da iner’ iddiası rafa kaldırılmamış, faizi enflasyon kadar artırma mecburiyetine geçilmemiş sanki.
‘Çılgın projelerden temelli vazgeçilmedi de geçici olarak mı rafa kaldırıldılar’ şüphesini, böyleleri besliyor.
Propagandistleriniz bile inanmıyorsa, başkalarını göstermelik değişim yapmadığınıza nasıl inandıracaksınız?
İktidarın, sıkışıklığı atlatır atlatmaz eskiye dönmeyeceğine inanç çok zayıf.
Çılgın projelerine kaldığı yerden devam etmeyeceğine ikna edemezse...Bu yönetim, nasıl tekrar yatırım çekecek?
Yarınından emin olmadığı yerde durmuyor yatırımcı. Yarın tekrar faiz lobisi, dış güç ve din düşmanı gibi gösterilip karalanmayacağından emin değilse geri gelir mi?
“Türkiye’yi dünyaya şikayet ediyor” suçlamasıyla muhalefeti şeytanlaştırmak da bu çılgın dolduruşlardan biriydi.
İmamoğlu, bir uluslararası etkinliğe uzaktan katılıp demokrasi standartlarımızı İngilizce eleştirmiş.
Günlerdir üstünde tepiniyorlar. Zaten İngilizcesi de berbatmış. Zaten “Ülkesini dünyaya kötülemesiyle de biliniyor”muş...
AK Parti hiç yapmamış, iktidardayken bile insan hakları standartlarımızdaki kötüleşmeleri dünyaya hiç şikayet etmemiş gibi...
Karnemiz çok süper olduğu için mi, İnsan Hakları Eylem Planı’nı acilen gündeme aldı Cumhurbaşkanı?
Hem Erdoğan, Türkiye’deki yasakçı ve antidemokratik uygulamaları yurt dışı platformlarda hiç mi yermedi?
AK Parti, demokratikleşme mücadelesi verirken AB’den gördüğü destek ve dayanışmayı hiç şükranla anmadı mı?
Veya Sosyalist Enternasyonal’le, üyesi CHP’den daha iyi anlaştıklarını Erdoğan hiç mi duyurmadı?
AK Parti, dünyayla demokratik dayanışmadan sonuna dek yararlandı. Ama borazanları, o hakkı muhalefete tanımıyor. Her şey dereyi geçene kadar mıydı?
Bizzat Cumhurbaşkanı’yla Adalet Bakanı, şimdi yine dünyayı ikna edecek bir reform ihtiyacından söz ediyor. Demokrasi ve hukuk standartlarımızda, reform gerektirecek kadar gerilemeyi kabul ediyorlar.
İmamoğlu’na niye kızıyorlar öyleyse! Dünyaya farklı bir şey mi söylüyor?
Devlet projesi Kanal İstanbul’a, kamu kaynaklarıyla afiş astırarak karşı çıkıyormuş. Bu da ‘devletin bölünmez idari bütünlüğü’ne aykırıymış. Belediyeyi karıştırmadan şahsı adına konuşsa yasak değilmiş...
Kamu kaynaklarıyla siyasi kampanya ve propaganda görmesek hadi neyse de!
Seçilmiş belediye başkanı, şehrinin kaderiyle ilgili bir kampanyaya belediyeyi karıştırmayıp cebinden mi para harcayacak peki? “Ya Kanal ya İstanbul” demesi, o zaman mı serbest?
Aksi, paralel devlet girişimi ve bölücülük suçuna giriyor ‘adeta’.
‘Ee hani çılgın projelere tövbe ediyordunuz, bu muydu yapacağınız’ demez mi dünya?
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu yahu!
Kamuda ‘akıl sağlığı’ kriteri
Erol Mütercimler, bir yayında imam hatip mezunlarıyla ilgili kullandığı karalayıcı genellemeyi hemen düzeltmişti.
Meramını yanlış ifade ettiğini, tepkileri anladığını ve hak verdiğini, imam hatiplerle ilgili bir önyargısının da olamayacağını belirtmişti.
Ne uzatmış ne kıvırmış, dört dörtlük özür dilemişti.
Yine de karakol, mahkeme süründürülüyor.
2016’daki bir konuşmasında, ‘doların 7 buçuk liraya çıkarılacağı’nı tahmin ettiği için bile ifadesini almış polis.
Yazar, akademisyen bir komplo teorisyeninin başına daha ironik ne gelebilir?
Dış saldırı ve manipülasyon senaryolarını o tarihte iktidar da pompalıyordu.
“Nereden bildin” diye hesaba çekmişler. Sanki o yükseltmiş...
İktidar görüş değiştirdi, artık kötü yönetim ve adaletsizliğe bağlıyor, yani gerçek faili biliyor üstelik.
İlk duruşması ise daha fena. Şikayetçi derneğin avukatı, cezai ehliyeti var mı diye Bakırköy’e sevkini istemiş. Ama mahkeme reddetmiş.
Mütercimler, itibarına kastedildiğini düşünüyor. Sözcü’ye dert yandı.
Bence kişisel almasın, memlekette akla güven sarsıldığındandır.
Resmi Gazete’de çıkan bir ilan, haber oldu. Kalkınma Ajansına alınacak halkla ilişkiler personelinde, ‘akıl hastalığı bulunmamak’ şartı aranıyor artık.
Kendi aklından bile şüphe etmeye başladı insanlar. Başkalarından rapor istiyorlar, çok mu? Ona mahsus değil.