İş şuna geldi; bilinçli oy kullanmak için başka bir farkındalığa gerek yok, dünyaya imam değil şehre başkan seçtiğimizi bilin yeter.
Belediye başkanı değil de imam seçiyormuşuz gibi gösteren taraf, seçmeni yanıltıyor.
Hayır, Gazze'yi kurtaracak kahramanı seçmeye de gitmiyoruz.
Ve elbette Netanyahu'dan hesap sormak için kurulmuyor İstanbul'da sandıklar.
Bunlar gerçeği yansıtmıyor.
İlkokul düzeyinde uyarı ve bilgilendirmeye ne hâcet, çocuğa sorsan bilir, diyebilirsiniz.
Peki şunu söyleyebilir misiniz...
Hâşâ beni Allah gönderdi, oyunuzu bana verecekmişsiniz diye kapı kapı dolaşan biri, kesin eli boş mu döner?
Diyanet; Allah'ın böyle bir emri yok, helâl-haram uydurmak zındıklıktır, siyasi çıkara alet edip Allah ile aldatmak dinimizce yasaktır, Allah'a iftira ediyor diye anında tepki koyar mı?
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi; hiçbir aday veya partinin Allah tarafından gönderildiği bilgisi doğru değildir, bizim belediye seçimlerinde kime oy vereceğinizle ilgili bir ilahi buyruğa rastlanmamıştır, dini duyguları istismar eden kötü niyetlilerin propagandalarına halkımız itibar etmemelidir diye hemen yalanlar mı?
Cumhuriyet Başsavcılığı; inanç ve kutsallar üzerinden halkın bir kesimini diğerine karşı kine, düşmanlığa kışkırtmanın kanunlarımızda açıkça suç sayıldığından hareketle derhal soruşturma açar mı?
Halkımız da dini, siyasetin oyuncağı yapıp kullanmaya kalkanlara oracıkta kapıyı gösterir mi?
Cevabınız, tereddütsüz evet değilse Houston, bir sorunumuz var demektir.
Dünyevi iktidar mücadelesine âhireti kurtarma mücadelesi süsü veriliyor mu, veriliyor.
Seçimler, din savaşı havasına sokuluyor mu, sokuluyor.
Siyasi rekabet, sandıkta küffar tepeleme cihadına çevriliyor mu, çevriliyor.
Tepe tepe hem de...
Hoca lâkaplı Cübbeli Ahmet'in son hezeyanlarını alın. Belediye seçimleri için güya fetva yayınladı.
"Cumhur İttifakı’na vermek vaciptir, vermeyen günâhkar olur, azap çeker; Yeniden Refah ve Saadet’in adaylarına oy vermek caiz değildir" kabilinden esip savuruyor.
Diyanet'i, Dezenformasyonla Mücadele Merkezini, savcıları, 'din elden gidiyor' diye ayağa kalkan halkı görüyor musunuz ortalarda?
Geçen iftar masasında bir arkadaş hatırlattı. Fi tarihinde bir cemaat gazetesinin fetva köşesine okur, şunu sormuştu: Tiraj artırmak için promosyon kuponu dağıtmak hani haramdı, siz niye kupona başladınız?
Cevap, tahmin edeceğiniz gibi ibretlikti. Gazetenin fetvacısı; kuponların ikiye ayrıldığını, kendilerinin verdiği helâlken rakiplerinin verdiğinin haram olduğunu yazmış, yazabilmişti.
Bu kadarı da olmaz, demeyin. Neler yaşandı, neler görüldü. Meydanı boş bulmasın, din istismarının sınırı yoktur. Bir kere başladı mı, nerede duracağını kimse kestiremez.
At izinin it izine karıştığını, Hak ile batılı ayırmanın zorlaştığını, 4 yıl önceki bakanlığa veda notunda bizzat Berat Albayrak da duyurmuştu.
Suret-i haktan göründüğü için melek sanılanların bütün şeytaniyetleriyle cirit attığı bir seçimin daha arifesindeyiz.
Fakat gerçeği yalandan, doğruyu yanlıştan ayırmak, son 4 yılda sanki daha kolaylaştı. Pirincin içindeki beyaz taşları ayıklamak gibi değil artık, kabul etmek gerek. Karalıklarını saklamakta zorlanıyorlar, sırıtmaya başladı.
Söz, yarın millette.
Lâfla dünyaya nizamât verenlere kanıp unutmayalım; cennete muhtar, dünyaya imam değil şehrimize yönetici seçiyoruz.
Dünya işlerimizi kimin daha iyi yöneteceğine karar vereceğiz, cennetteki yerimizi kimin garanti edeceğine değil.
Seçimlerimizin sonuçları şimdiden hayırlı olsun.