Bakın; Emin Çölaşan bile AK Parti'de takdir edecek bir şey buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sigarayla mücadelesini sonuna kadar destekliyor Sözcü'de. Kırk yılda bir görülmeyecek şeydi, bir güne bir gün 'doğru' desin, hak versin dişinizi kırmaz mıydınız!
Bakın; Ertuğrul Özkök bile gün geldi, kendisine yıllardır etmedik hakaret bırakmayan Emin Çölaşan'ın elle tutulacak bir tarafını yakaladı. Eski bir tiryaki ve yeminli muhalifken iktidarın sigarayla mücadelesine destek vermeye dilinin varmasını sevdi. Hürriyet'teki köşesinde bunu saklamadı. 'Korkma, bu seni liboş, dönek ya da yalaka yapmaz' diye bu konuda 'iktidarın yanında, yasakçılığın arkasında' durmaya teşvik etmekten de gocunmadı.
Bakın; Soçi Mutabakatı sadece esip gürleyerek küstahça tehditler savuran Trump'ı memnun etmedi. Aynı anda hem İran hem NATO'ca da olumlu karşılanmadı yalnız. Hayır, Esad'dan bile onay almakla kalmadı. İktidardan lafını bugüne dek esirgemeyen T24 yazarı Mehmet Yılmaz'ın da övgüsüne mazhar oldu. Barış Pınarı Harekatı'nın hedeflerine ulaştığını o da teslim edebildi. Ankara'nın muradına erdiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istediğini elde etmeyi başardığını o da söyleyebildi, incileri de dökülmedi.
Bakın; Zülfü Livaneli son kitabı "Batı'nın Kibri ile Doğu'nun Cehli Arasında"ya, sivri dilli ve sıradışı bilim insanı Celal Şengör'ün Teke Tek'te İncil'le ilgili kestiği üstünkörü bir ahkamı da örnek gösterdi. Alanına girsin girmesin her şeyin bilirkişisiymiş gibi üstüne atlayan popülerleşmiş uzmanların otorite istismarına örnekti. İsim zikretmemişti, yine de Fatih Altaylı eleştirisinin vahim bir maddi hata içerdiğini söyleyerek Livaneli'yi kibarca uyardı, kitabını toplatıp düzelttikten sonra tekrar basmaya çağırdı. Livaneli aynı incelikte cevap verdi, iddiasını kanıtlarla savundu ve toplatma teklifini reddederek 'kitap rafta kalsın da isteyen alsın isteyen almasın' diye tatlıya bağladı. Altaylı da ne kompleks yaptı ne inada bindirdi, tartışmayı uzatmadan cevabı aynen yayınladı Habertürk'te. Hepsi burnundan kıl aldırmayan yüksek egolu ilgi ve hayret avcılarıydı, zora gidecek şeyler söylemişlerdi ama tek kelime hakaret ya da saygıda kusur etmeden bolca iğnelemeli atışabildiler.
Bakın; şu dahi oldu yahu, son seçimlerde Binali Yıldırım lehine seçmen kızıştıran, sosyal medyada halay başını çekecek kadar partizan tutum almaktan çekinmeyen Hasan Kaçan bile "Cem Yılmaz'ın Karakomik Filmleri'ne gitmeyin" çağrılarına karşı çıktı. Eleştirmekle yasaklatmak ya da boykot ettirmek istemeyi ayırdı. "Başkalarının filmini, oyununu, kitabını, konserini protesto etmek bizi bir yere götürmez" cümlesini ön şart koşmadan kurdu, kurabildi. Cem Yılmaz'la aynı tarafta yer almadığı, siyasi fikirlerine katılmadığı ve belki de filmini izlemeye gitmeyeceği, hatta mizahını beğenmediği halde.
Eskişehir galasında sitem etmiş Cem Yılmaz, sine-i millete dönmek istediğini söylüyor. O çıkışına katılabilir ya da bu tepkisizliğine kızabilirsiniz. Fakat kabul edin ki bir kalemde defterden silinemeyecek, bir hışımla yabana atılamayacak bir hiciv ve güldürü ustası, sanatının da zirvesinde...
Hadi ama siz de ona yer açamaz mısınız sinenizin bir köşesinde, kimler kimlere açabiliyor baksanıza!
Hayat ve dünya, uzlaşmaz dahi olsa iki karşıt görüşe, iki zıt duruşa dar gelecek kadar küçük değil. Sırf tek tipçi beklentilerinizi karşılamadı diye önünüze geleni bir çırpıda nefretle harcarsanız, siyah-beyaza boyadığınız o renksiz, ıssız ve monoton sinenizde fanatizminizle baş başa kalmaktan sıkılmaz mısınız hem sonra, bir daha düşünün.