Hangisi topluma daha tehlikelidir: Silahla yaralama ve öldürmekten, bıçaklı saldırıdan kesinleşmiş cezasını çeken mahkum mu?
Elini silaha bıçağa sürmemiş, kalemle dille suç işlemekten tutuklu yargılanan şüpheli mi? Henüz suçlu mu, suçsuz mu bulunacağı bile belli olmayan sanık mı?
Dün Meclis’ten geçen Korona Affı’na göre bilemediniz. Şüpheli ve sanıklar, terör propagandasına sokulmuş fikir suçundan yargılananlar dahil, azılı mahkumlardan daha tehlikeliymiş.
Amaç; sizi can, mal ve ırz düşmanlarından, mahkum arkadaşların sağlığını da korona salgınından korumak, unutmayın.
Bu durumda, hangisinin komşu gelmesi daha çok korkutur sizi:
Bulaşıcı hastalıklara karşı devletçe alınan tedbirlere uymamaktan, toplum sağlığını tehlikeye atmaktan hüküm giyen mi?
‘Yeterli tedbir alınmıyor’ diye devlet görevlisini eleştirir tivit attığı için, “Asılsız ve provokatif paylaşım”dan gözaltına alınan mı?
Yine yanıldınız. İlk gruptakilere hatırı sayılır infaz indirimi geliyor. Girmeleriyle çıkmaları bir. İkincilerse sokağa salınmayacak kadar topluma zararlıymış. Aranızda dolaştırılmayacaklar.
Peki, şunlardan hangisinin serbest bırakılması sizi daha çok tehdit altında hissettirir:
Kadına, evlilik dışı şiddet uygulamaktan mahkum olanın mı? Çocuk istismarcısı, fuhuş organizatörü ve teşvikçisinin mi? İnsan ve uyuşturucu kaçakçısının mı?
Yoksa...Rahatsız edici bir tivitle, kamu düzenini bozmaktan, kin ve düşmanlığa tahrikten, o da şüphe üzerine tutuklanıp yargılaması sürenin mi?
Tutturamadınız hayır, o da değil.
Devletin karşısına kimse yazıyla çiziyle, eleştiriyle, siyasi aykırılıklarla gelmesin. Bunların topluma kazandırılması mümkün olmuyormuş. Sanık olanları tutuksuz yargılanırsa, hele mahkumiyet alanları infaz indiriminden yararlandırılırsa topluma telafisi olmayacak zararlar verebilirlermiş.
Yeter ki suç fiili olsun, affı kolay. Üstelik bu kategoride mahkumiyet alınması da bilakis tercih sebebi sayılıyor, dezavantaj değil.
Cana, mala, ırza karşı fiili suçlardan yargılanacakları tutuklu yatırmaya her zaman yer yok ayrıca. Koğuşlar aşırı dolu. Kaçma ve delil karartma şüphesi de bu tarz suçlarda pek rastlanır şey olmadığından, tutuksuz yargılanmaları asılmış.
Ama tivit atmaktan sabaha karşı alınıp getirildiyse biri, kapıdan çevrilmez. Öyle misafiri yatırmaya her zaman yer bulunur. Yargılaması başlayıncaya dek alıkonur. Terör ve örgütsel faaliyetle suç şüphesi içeren o lafı arasında bir bağ da kuruldu mu, mahkum bile olsa çıkamaz artık, geçmiş olsun.
Anlı şanlı hukuk profesörleri sizden müjdelerini istiyor, uyarıları bir kulaktan girip öbüründen çıkmış. Korona Affı paketine göre artık emniyettesiniz.
İlk kategoridekiler ya infaz indirimiyle doğrudan erken tahliye edilecek. Ya da kapalıdan açığa, oradan da ev iznine geçici ve dolaylı olarak salıverilecek.
İkincilerse zinhar kapsam dışı, gün yüzü göremezler.
90 bin kişi bu yolla çıkacak deniyor.
Kendinizi, çoluk çocuğunuzu kollayın; geliyorlar, güvenliğinizden evvelemirde siz sorumlusunuz. Bir tek kaçanın anası ağlamamış, biliyorsunuz deyimi.
İçeride kalanların en büyük kozu ise yakalanmamak. Adalet Bakanı Gül açıkladı, korona kapan 17 cezaevi sakininden üçü kaybedilmiş.
Ecdat sözüdür; kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş. Kaderlerine kalmış artık!
Vakıfların korkacak nesi mi var!
Olay şu; AK Parti, korona yüzünden eğitime verilen aranın yazın telafisi için bir düzenleme hazırlıyor.
Ama matruşka bebekleri gibi, içinde sürprizler sakladığı anlaşılıyor. YÖK Kanunu’nda, el konan vakıf üniversitelerinin kapatılmasını kolaylaştıracak değişiklikler gibi.
Sırası mıydı? Nereden icap etti? Koronayla mücadele kapsamında bir teklifmiş gibi sunuluyor, ne alaka!
Vakıf üniversitelerine geçici durdurmadan faaliyet izinlerini kaldırmaya ve mal varlıklarını tasfiyeye kadar, her imkan fazlasıyla vardı mevzuatta. FETÖ’yle mücadele gerekçesiyle, kanuna eklenmişti bu yetkiler.
Şimdi de korona kullanılarak, bu olağanüstü yetkilere hız kazandırılıyor. Niye bu acele?
Garantör üniversiteye devredilen Şehir Üniversitesi’ni tasfiyeye dönük özel düzenleme şüphesi, burdan doğdu.
Tüm vakıflara karşı kötüye kullanılabilecek bir yol açılmasından korkan iktidar dostu STK’ları, teyakkuza çağırmıştım dün.
Şöyle tepki aldım: Üniversitenin faaliyet izni kaldırıldıktan sonra, kurucu vakfa atanan kayyumun görevi de sonlandırılıyor. Dolayısıyla vakıf, sahiplerine iade ediliyor bu düzenlemeyle. Niye korkutuyorsun!
Ne demezsiniz...İdari kararla geçici durdurulan faaliyet izni, iptal edilecek. Hem de devredildiği garantörün görüşü ve YÖK onayıyla. Yani vakfına bir daha geri döndürülemesin diye, üniversitenin hukuki varlığı ortadan kaldırılacak. Mal varlığı da tasfiyeyle elinden alınıp garantöre verilecek. Sonra atanan kayyum başından çekilecek. Ve vakıf, dımdızlak kurucularına teslim edilecek.
Selden kütük mü kapılıyor sanki, ne var bunda korkulacak, öyle mi!