Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün müftülüklere bir talimat yazısı gönderdi.
16 Aralık tarihli yazı, Başkan Prof. Ali Erbaş imzasını taşıyor.
Konu, camilerdeki tabure ve sandalyeler...
Hani, genellikle arka taraflarda, ayakta kılmaya manisi olanların oturarak namaz kılabilmeleri için hazır tutulan tabure ve sandalyeler var ya, onlar hakkında işte.
Bir buçuk sayfalık talimatnamede, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun eski tarihli bir fetvası da hatırlatılıyor.
Ve camilerde ima ile namaz kılanlar için hazırlatılan tabure ve sandalyelerin kaldırılması emrediliyor.
Yazıdan anlıyorsunuz ki bununla ilk kez de uğraşılmıyor.
Sabit oturak uygulamasından vazgeçildiği daha önce de teşkilata bildirilmiş. İmam ve müezzinlerin dikkati çekilmiş.
Fakat terk edilmediği gözlenmiş olmalı ki ikinci bir emirle bu adete son verilmesi isteniyor.
Diyanet'in, peşine düşecek kadar taburelere takmasının nedeni ne mi dersiniz...
'Camilerde sıralar halinde sabit oturaklar yapılmasının, cami doku ve kültürüyle bağdaşmadığı'na dair bir kanaatlerinin hasıl olması!
Cami adabına, cemaat ruhuna uymadığı gibi cemaatte huzursuzluk ve tartışma çıkarması da gerekçeler arasında sayılıyor.
Demek ki kilise düzenine benziyor diye şikayet edenler olmuş, huzursuzluklar baş göstermiş. Diyanet de cami doku ve kültürüyle bağdaşmadığı konusunda mutabık kalmış, eleştirilere hak vermiş.
Denmiş ki madem kiliseyi andırıyor ve bu çağrışım ayakta kılabilen cemaati rahatsız ediyor...Öyleyse geçerli mazereti, zorunlu hali, fiziki engeli olduğu için oturarak namaz kılanlara dinin getirdiği bu kolaylıktan vazgeçelim daha iyi.
Sırf şekil şartlarına özenmek adına, sağlık sorunu olan müdavimlerin camide ibadete katılma imkanı zorlaştırılıyor.
Bir kilise paranoyası uğruna ne izinler iptal ediliyor ya Rab!
Yeter ki görüntüye zeval gelmesin, dış görünüşe bir şey olmasın, öz sakatlanmış çok da ırgalamayın...
Rahatsızlığı veya nedenleri olanların, sandalyede değil yere oturarak kılması 'uygun görülmüştür' diyor Diyanet.
Cami içinde sabit oturak düzenine ve oturarak kılma bölümlerine yer ayrılmayacak bundan sonra, emir kesin. Konu kapanmıştır.
İhtiyaç halinde sadece katlanabilir tabure kullanılabilecek.
Hiçbir şekilde oturması mümkün olmayanlar, katlanabilir taburesini alıp safların arasına girerek namazlarını kılacaklar, o kadar.
'Camiler sahipsiz, cemaat başıboş değil. Yok öyle kafanıza göre amel, Diyanet otoritesi ne güne duruyor' yasağıdır bu. İnanç ve ibadet özgürlüğü adına hayırlı olsun.
'Hristiyan adetlerini çağrıştırıyor mu' titrekliğiyle kimyası bozulanları, bu tür paranoyalara karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eskiden sık tekrarladığı bir sözle selamlıyorum: İnancına güvenen inanç hürriyetinden, fikrine güvenen fikir özgürlüğünden korkmaz!
İncirlik’i ilk kim kapattı peki?
Kanal İstanbul’a terslenen muhalefeti susturacak örnek, arşivlerden bulundu. Meğer ilk Ecevit düşünmüş bu kanalı açma fikrini.
Yalnız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değil, ondan bile önce meğer Ecevit’in de hayaliymiş.
‘Hadi şimdi konuşun’ diye güya mat ediyorlar muhalefeti.
Erdoğan’dan duyunca karşı çıkan, Ecevit’ten duyunca çıkmayacak; felaket projesi diyenlerin gözünde, sahibi değişince birden çılgın proje olacak sanki.
Bu yüksek kalibreli savunmayı bulan arkadaşları bir buluş daha bekliyor.
Elleri arşive değmişken, İncirlik Üssü’nü kapatma kartını ilk Erdoğan’ın keşfettiğini zanneden aklıevvelleri de mat edecek bir şey var mı, bir zahmet bakıverseler...
Mesela Demirel, 70’lerin ortalarında ABD’nin silah ambargosuna cevaben bu kartı masaya sürmekle kalmayıp İncirlik dahil bütün üsleri kapatmış, kontrollerini TSK’ya devretmiş bile olabilir mi?
Ha gayret civanlar, vurun arşive kazmayı, çoğu gitti azı kaldı.