Şu sıra, garip şeyler döndüğü hissine kapılan tek kişi AK Partili Ali İhsan Yavuz değil. Tekrar sayımlarla kapanmayan farka baktıkça onun hissettiği garabet, yaygın bir duyguya dönüşüyor giderek...
İstanbul’da İmamoğlu’nun kazanma ihtimali, bütün anketlerde ciddi görünüyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu sebeple bütün anketlerin ciddi yanılacağını söylemişti. Yine de Yavuz, uğradığı sürprize inanmak istemiyor.
Aksi kanıtlanıncaya kadar İmamoğlu’nun kazandığını kabullenmek kolay değil. Şüpheye düşmesini, ‘bir daha sayın, iyice sayın, gerekirse seçmene tekrar soralım, son kararı mı, baştan sayın’ diye üstelemesini anlayabiliyorum.
Gelip içine oturmasına mani olamadığı o garip hissin adını da koyabiliyorum. ‘Bir yanlışlık var, bu doğru olamaz, mutlaka bir kumpas vardır altında’ işkilliği...
Onunkinin adını koyabiliyorum da kendi içimdeki o tarifsiz duygunun adını koymaya aynı rahatlıkla muvaffak olamıyorum. Somutlaştırmaya çalışırken ağzımdan gayri ihtiyari ne dökülsün: Bütün putları kırdık, hepsi bitti de put kırıcılarımızın önünde yalnızca demokrasi putu mu kaldı ki!...
Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in ‘mazbata fetişizmi’ kavramsallaştırması yol açmış olabilir bu hislerin bende açığa çıkmasına. ‘Putları kıra kıra, tabuları yıka yıka kitabın orasına kadar geldik mi’ sorusu, belki de eski fobiler şeklinde dışavurdu kendini, Freud bilir doğrusunu.
Her neyse, sandığı tabu olmaktan çıkardık çıkaracağız gibi bir güçlü his yokluyor sanki ortalığı.
‘Ne sandıkmış be arkadaş, tutturdular sandık da sandık, milli iradeyi putlaştırıyorlar, seçimi tabulaştırıyorlar, ahir zamanda her yerden biteceği haber verilen tağut fitnesine çevirdiler demokrasiyi’ isyanının patlak vermesi an meselesi gibi...
‘Nedir yahu bu sandık kutsaması, bıraksan tapmaya başlayacaklar, dinleri imanları sandık olmuş’ çıkışlarının altyapısı mı olgunlaştırılıyor ne?
Bu izlenimi veren kimi boş teranelerin, gösterişli konuşma merakından başka bir anlam taşımadığı aşikar halbuki.
Fakat aynı gösteriş budalalarının, yarın da putperestlikle savaş şovu sergilemeye kalkmayacağı ne malum mu!
Tabulara karşı cihat başlatma çağrılarının eli kulağında olmasın mı; sandık, zındıklıkla mücadele kapsamına alındı alınacak mı yani?
Orada durun işte; şamata tabii ki, gırgıra vuruyorum. His dediğim, içimde bastıramadığım hınzırlık. Vesvese değil. Kuruntuya gerek yok. Gıdıklasa gıdıklasa alaycı muziplikleri gıdıklar böyle lafazanlıklar. Mukallitlere malzeme olacak demagoglukların korku kaşıdığı nerede görülmüş. Hadisenize, gülüp geçin siz de...
Ha, ‘zafer hırsızlığı, sandıkta organize usulsüzlük, oylara örgütlü müdahale, komple çalınmış seçim’ türü suçlamaların şakaya gelir yanı yok diyorsanız, yerden göğe haklısınız. Acı acı nesine güleceksiniz elbette.
Fakat aslı varsa korksun bu suçların failleri. Tek suçunuz oy vermekse, ne yaptığınızı da biliyorsanız örgütlü suça sokulmaktan niye korkasınız!
Sokak çağrısı yokken ‘sokağa çağırıyorlar’ suçlamasına muhatap olmak, nasıl korkutmadıysa kimseyi...
‘Muhalefet kazanırsa teröristler basar şehri, sokaklar karışır, anarşi ve kaos çıkar, Venezuela’ya döneriz, sistem çöker rejim bunalımı doğar’ senaryoları nasıl haklı çıkarılmadıysa...
Doğrulayacak bir yanlışa tevevssül etmeyenler müsterih olsun, altı boş afaki suçlamalar bundan sonra da havada kalır.
Kışkırtmalara, provokasyonlara, tahriklere tıkayın kulaklarınızı; siz görmezden duymazdan geldikçe gerçekleşme şansı bulamazlar.
Ama dokunuyor, ağırınıza mı gidiyor! Asap bozarak tepkilere oynamaya dayalı bir sinir harbinin tam ortasındasınız. İster iktidara ister muhalefete mensup olun; sükunetinizi koruyun ve sadece yakışan karalamadan korkun. Sinirlerinize hakim olduğunuz sürece ne yapılsa ne edilse boş.