Güzden kalma bir yalancı bahar vardı önceki gün, kış bitti zannettirirdi.
Ama aldatmasın; İstabul’da iki mevsim yaşanır derler, biri lodos, biri poyraz.
Madalyonun iki yüzü gibi. Öbür açıyı görmeyen yahut tekini yok sayan çok yanılır. Rüzgarla bir gecede değişir mevsim, kış geri gelir.
İki göz, gerçeği iki yönden de görmek için.
Bor madeninde dünya şampiyonuyuz, rezervlerin yüzde 73’ü bizde, elimizi tutan yok, çıkarabildiğimiz kadar çıkarıp satıyoruz da. 2021’de, bor satışından bir milyar dolardan fazla kazanmışız.
Yine de Lozan’ın gizli bir maddesiyle bor çıkarmamızın dış güçlerce yasaklandığına inananlar yok mu!
100 yıllık geçerlilik süresi 2023’te dolacakmış. Antlaşma bitince bor madenciliğiyle süper güç olacakmışız.
Olmayan prangalarımızdan kurtulacağımız büyük gün, ciddi ciddi bekleniyor.
KONDA, bu komplo teorisine inananları, 2 yıl önceki bir araştırmada yüzde 48 olarak tespit etmişti.
Şehir efsanesi şu sıralar tekrar hortlayınca ekonomist Mahfi Eğilmez dayanamadı, Twitter’dan eski bir yazısını paylaştı.
Yazı, Lozan’ın 100 yıl dolunca biteceği ve madenlerimizi çıkartmayan gizli eklerinin ortadan kalkacağı efsanesini belgeleriyle çürütüyordu.
Eğilmez, üstüne de not olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez’in bor ihracatımızla gurur duyan bir açıklamasını iliştirmişti.
Bakan Dönmez, 2021’de bor satışından bir milyar dolardan fazla gelir elde ettiğimizi müjdeliyordu.
“Toplamda 2,6 milyon tonluk bor ürünleri satışı yaptık. 2,5 milyon tonunu ihrac ederek rekor kırdık. Bor piyasasının yüzde 62’sine sahibiz. 2022, bor madeninin yılı olacak.”
Dönmez, 2015’te bakanlık müsteşarıydı. O tarihte de şu rakamları duyurmuştu:
“Bor madeni çıplak vaziyette tonu 200 dolar iken, yüksek nitelikli ürünlere dönüştürdüğünüz zaman 300-400 bin dolarlara çıkabiliyor. Bire bin değer katıyorsunuz.”
Ama rakamlara bakılırsa biz, hala o değeri katamıyoruz.
Bu açıklama ve bilgilerin tamamı, açık kaynaklarda mevcut. İsteyen, iki tuşla ulaşıp gözleriyle görebilir.
Ne ki Lozan yalanlarına, bor efsanelerine inananları iknaya yetmiyor.
Bu tek gözlü bakışı, yine bir efsane açıklıyor. Homer’in destan kahramanı Odysseus, Dede Korkut hikayelerinde de karşımıza çıkan bir tepegöze esir düşer. Sırası gelince kahvaltıda yenmek üzere diğer kurbanların yanına, mağaraya kapatılır. Ve dev canavarın elinden, ancak alnının ortasındaki tek gözü kör ederek kurtulabilir.
Kimi Antik Yunan mitolojisi yorumcuları, tek gözlü canavarın sabit fikirlileri temsil ettiğini söyler. Aslında, gerçeğe iki gözünü de yumanların vücut bulmuş halidir.
Tepegöz, yenilmezdir. Açık gözünü de köreltmeden ne onu ne kurbanlarını kaderlerinden kurtarabilirsiniz.
Hikaye; büyük resmi gördüğüne, oyunu oturduğu yerden çözdüğüne inananlarla tartışmanın anlamsızlığı hakkındadır.
Madalyonun iki yüzünü göremeyenleri ikna etmek imkansızdır, uzatmadan kaçmaya bakın.
Yeni bilgiye kapalıdırlar, kesin inançlarından vazgeçmezler.
Saplantı haline getirdikleri görüşlerini, gözlerini gerçeğe açarak değiştiremezsiniz.
Oysa iki gözün biri, bor cevherini bize çıkartmadıkları yalanını görelim diye var. Diğeri ise 2021’de hala bu cevheri yeterince işleyemiyor, ancak binde biri kadarına satıyorsak kabahatin bizden başkasında olmadığını görelim diye.
Dede Korkut versiyonunda şöyle: Hikayenin kahramanı Basat, ocaklar söndürüp halkını bunaltan, kanını canını emerek obasını kurutan doymaz, uslanmaz Tepegöz’ün gözünü şişler. Ve acıyla daha da öfkelenen tek gözlü kör devin hışmından, bir koçun postuna bürünerek hileyle kurtulur, sonunda da öldürür onu.
Kişinin kör inadını, kör gururunu kırmasına eskiler “körünü öldürmek” derdi, bundan belki de.
Tek gözlü cehalete maruz kalmaktan Allah korusun. Nasıl fena bir şey olduğu, en eski destanlarda sembolik tasvirlerle anlatılıyor.
Son sahnede Tepegöz dahi yakınır tek gözünden.
“Ben çekerim göz bununu/Hiçbir yiğide vermesin Tanrı göz bununu!/Gözüm, gözüm, ay gözüm, tek gözüm” iniltileri yeri göğü tutar.
‘Ağlattığım yiğitlerin, yediğim genç kızların ahı, ilenci tuttu seni gözüm’ deyip durur.
Tek göz sıkıntısına inanmayan, Aşık Mahzuni Şerif’ten türküsünü dinlesin:
“Mevlam gör diyerek iki göz vermiş...”
Kesmediyse, ‘acıyı bal eyleme’ye Selda Bağcan’la devam:
“Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni...”