Yokmuş gibi yapamadığımız, yapamayacağımız bir tehditle sınanıyoruz. Varmış gibi yaptığımız gölgelere de benzemiyor bu düşman.
Ne yok sayarak, yokluğa mahkum ederek savuşturmak, ‘bizim için yok hükmündedir’ diye geçiştirmek, atlatmak mümkün.
Ne de var saydığımız farazi şeytanlar Hans’la George’u tokatlar gibi Osmanlı şamarıyla ha babam tokatlayabileceğimiz, küresel büyük oyunları bozduğumuz gibi pis bozabileceğimiz, bizi tarih sahnesinden silmek için bin yıldır başımıza örülen komplo ve kumpas çorapları gibi boşa çıkarabileceğimiz, ‘siz hepiniz biz tek’ diye bitirim ergen hamasetiyle meydan okuyarak püskürtebileceğimiz bir küffar saldırısı bu.
Niye mi bu uzun giriş?
Görünmez bir düşmanla savaş korkularımız gerçek oldu, etrafımızı saran gizli güçlerin kuşatması altında olduğumuz paranoyaları da...
Fakat hayır!
Yere inmeyen iddialarımız, kahramanlık destanlarımız gerçek bir tehditle karşılaşınca darmaduman, tuzla buz oldu demek için değil bu girizgah.
Sıkıya, zora gelince verdiğimiz tepkiler de gerçekçi olabiliyormuş, aklımızı hızla başımıza alabiliyoruz, onu anlatmak için...
‘Yedi düvel dünya! Siz hepiniz biz tek’ten... ‘Yedi düvel dünya hepimiz biriz, korona sen tek düşman’ söylemine geçilmişse canıgönülden destekliyorum.
‘BİZ BİZE YETERİZ TÜRKİYEM’ NEYİN SONU?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, evinde kalsa geçinemeyecek kendi vatandaşlarımız için başlattığı yardım kampanyasının adı ‘Biz bize yeteriz Türkiyem’. Ama bu sizi yanıltmasın.
‘Kimsesizlerin kimsesi Devlet Baba gündeliği kesilen garibana, maaşını kaybeden aylıkçıya yeter, siz evde kalın gerisini düşünmeyin, devlet ne güne var’ demeye Hazine elvermediğinden ‘Biz bize yeteriz Türkiyem’...
Kasanın müsait olmadığına ama öyle diye de hiçbir vatan evladının sahipsiz bırakılmayacağına, milli dayanışma ruhumuzun daha ölmediğine vurgu var sloganın mesajında. Dünyaya eyvallah etmeme manasına değil.
Biz bize, baş başa kaldığımızı da anlatıyor tabii. Dört yanı düşmanla çevrili yalnızlık anlatısını sürdürüyor gibi gelebilir. İyimser bakın yine de...
‘Biz bize yeteriz’e sığınmak, kutuplaştırma siyasetinin de iflas ilanıdır. Üst perdeden meydan okumalarla birlikte o da çöktü.
Soru, bu vartayı atlattıktan sonra gömüldüğü kireçli virüs mezarlığından tekrar ayağa kaldırılıp kaldırılmayacağıdır. ‘Biz öyle onlar böyle’ diye milleti bölen, ayrıştıran, düşmanlaştıran, karşı karşıya getiren ayrımcı nefret dilinin hortlatılıp hortlatılmayacağı...
Yoksa; bugün bizim, bize yardıma koşacak bizden başka kimsemiz yok, amenna!
ALMANYA, ABD BİZDEN BETER Mİ?
Millete yardım çağrısı yaparken Cumhurbaşkanı, kötü durumdaki İtalya’ya bir gemi, çok muhtaç İspanya’ya da bir uçak dolusu yardımı yola çıkardığımızı söyledi.
Bir gemi, bir uçak bu çaptaki bir felakette hangi yaralarına merhem olacak, hem takatimiz varsa yardıma eloğlundan önce kendimizden başlasak demeyin.
Sembolik de olsa dünyaya kayıtsız kalmamak, dayanışma sergilemek; günlerini gösterme, kutsal gazaya çıkıp Haçlı-Hilal savaşına tutuşma hamasetinden yeğdir.
Ancak bundan AB’nin, ABD’nin bizden daha kötü olduğu, bizimse onlara yardım edecek kadar iyi durumda olduğumuz sonucu çıkaracaklar varsa, Allah akıl fikir versin.
İtalya, kılını kıpırdatmayan AB’ye ateş püskürürken Türkiye, Rusya ve Çin’e yardımları için döne döne teşekkür ediyormuş...
İspanya ‘böyle AB olmaz olsun, kötü günde yanımızda yoklar, gerçek dostları gördük, ne işimiz var bunlarla, çıkalım’ diyormuş...
AB yalan olmuş, bir virüs dağıtmış birliği, Batı medeniyetinin sonuymuş, temelleri çatlamış, çöküyormuş...
AB’den beklentileri daha yüksek olduğundandır o tepkiler. AB bir uçakla bir gemi yardım kaldıramadığı için değil.
Dolduruşa gelmeyelim hemen. Tezahüratları AB’deki dostlarına kızgınlık ve öfkedendir, bize sevgi ve hayranlıklarından değil.
Ayrıca...
Hükümetlerinin Almanlara, Fransızlara, İngilizlere, ABD’lilere, Avusturyalılara para dağıttığı, maaş ve geçimlerini garanti ettiği yalan, inanmayın diye yırtınanlar görüyorum.
Değil de, hadi diyelim ki yalan; neyi kanıtlar bu, bize faydası ne!
Hans’ın aç kalması bizim karnımızı doyurur mu, George’un ilaç bulamaması bizi iyileştirir mi?
Bizim aşımız, ilacımız var mı, yok mu ona bakalım. Ondan perişan, bundan bin beter olmamak yeterince iyi olduğumuzu gösterir mi?
KARNE YARIŞTIRANLARA ÇİN’LE KUZEY KORE ÖRNEĞİ
Çin, ‘sıfır vaka’ sicilini bozmamak için yeni hastaları hastanelere kabul etmiyor, kayda geçirmiyormuş artık.
Alın size, ABD’nın kırıklarıyla kıyaslarsanız pırıl pırıl, tertemiz bir karne. Yıldızlı pekiyi!
Makyaj hileleriyle rakamları tedavi ettiğinizde, hastalar da tedavi olmuş sayılıyor mu peki?
İnsan hayatına değer vermekte ABD’den daha başarılı, halk bakım ve sağlığında daha üstün oldukları için mi, Wuhan’daki balık pazarının yeniden açılması dünyanın yüreğini ağzına getirdi?
Çinlilerin beslenme diyeti, çıtır haşerat ve nalburunlu yarasayla düzülmüş sofralara düşkünlüğü onun için mi dört kıtaya dert oldu?
Almanya’yı, İngiltere’yi daha sönük, yetersiz, çaresiz gösterme çabası, yanlarında yıldızımızı parlatmak içinse nafile.
Kapalı devre rejim ekranlarından dünyanın sefaletten kırıldığına inandırılan çulsuz Kuzey Korelilerin, talim ettikleri kuru ekmeği her yediklerinde diktatörleri Kim Jong-Un’a minnetleri artıyormuş.
Öyleyse bile Kuzey Kore trenini fi tarihinde kaçırdığımızdan çok geç. Gördüğüne, yaşadığına inanır bizde millet. ‘Bana ne elden, kendimize bakalım’ der.
‘EL İLE GELEN DÜĞÜN BAYRAM’ TESELLİSİ
Ha; ‘yalnız değiliz, herkes parasız ve açıkta, gök hepimizin başına yıkıldı bir bizim talihsizliğimiz değil’ duygusu bizi paralı, müreffeh ve zengin hissettirmez ama bir teselli de verir, o başka.
‘El ile gelen düğün bayram’ diye atasömüz bile mevcuttur.
‘Gam çekme oğul, gök yıkılsa senin de başına el kadar parça düşer’ şeklinde rahatlatıcı, farklı söylenişleri de bulunur.
Fakat umuma gelen bir belada, dünya yansa bir tutam otumuzun yanmayacağını taahhüt etmez ikisi de, bizimki de cayır cayır yanar. Elin köyü yanarken taranma gamsızlığı kurtarmaz.
Ben yine de Cumhurbaşkanı’nın açtığı yardım toplama kampanyasında şöyle bir avuntu buluyorum kendime...
Sanırım pek çoğumuz gördüğü şeyi beğenmedi. Hazırlıksız yakalanan bir kısmımızsa şaşırdı, hayal kırıklığı içinde bocalıyor.
Ama koronavirüsün bizi gerçekliğe döndürdüğü, ayaklarımızı yere değdirdiği, aynada kendimizle yüzleştirdiği gerçeğini değiştirmiyor bu.
Yani eksileri artılarıyla güç, imkan ve kabiliyetlerimizin sınırlarını, boyumuzun ölçüsünü gösterdi bize.
Ona da şükür, yardım toplamak için harekete geçmemiz gerektiğini hala anlamamış ya da kendimize yediremiyor da olabilirdik. Ona da şükür!