Meşhur fıkradır, hani Bektaşi’ye neden namaz kılmadığını sorduklarında “Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’de ‘namaza yaklaşmayın’ buyuruyor” demiş de... O emrin, ayetin başındaki “İçkiliyken” şartına bağlandığı hatırlatıldığında, “Hafız mıyım ben, hepsi bana mı indi, onu da siz bilin” diye sıyrılmış ya...
Aşağı yukarı öyle bir medya cımbızlamasıyla karşı karşıyayız.
Başta Anadolu Ajansı, iktidar medyasının Twitter hesapları, ‘son dakika’ şu anonsu geçti dün; “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Çete yaftası vurup hakimleri hedef göstererek, hakaret ederek yapılan eleştirinin adı densizliktir, had bilmezliktir, hatta ahlaksızlıktır.”
Fakat Erdoğan’ın aynı bahiste şunu da söylediğine dair tek anons geçmediler: “Türkiye geçmişte adamına göre, meşrebine göre adalet uygulayan çetelerden çok çekti.”
Cumhurbaşkanı, aynı madalyonun iki yüzünü de göstermek için yapıyor bu vurguları. Çünkü gerçek tek boyutlu değil ve bu ikisi aynı gerçeğin birbirini tamamlayan parçaları. Biri olmadan diğeri tek başına bütünü anlatmıyor.
Ne ki işlerine geleni duyuyor, işlerine gelmeyeni duymuyor iktidar medyası.
Erdoğan’ı, güya Erdoğan’dan korumak uğruna sözlerinin tamamını yansıtmıyor, bütünlüğünü koruyacaklarına bozuyorlar. İşlerine gelen kısmını ‘flaş haber’ duyurularıyla öne çıkarırken, işlerine gelmeyeni arkaya atıyor, duymazdan geliyorlar.
O sözlerin bütününde ortaya çıkan şeyle yarısından çıkan sonuç aynı değil oysa.
Tamam, devlette itibardan tasarruf olmaz ama konuşmadan niye olmasın! Diğer kelimeleri de kullanıp kullanmaması bir fark oluşturmasa laf israfından kaçınır, lüzumsuz cümlelerden kısmaz mıydı Cumhurbaşkanı?
Boşa demiyor halbuki Erdoğan. Hem hakimlere çete yaftası vurulmasının ahlâksızlık olduğunu bilmemizi istiyor hem de geçmişte yargı çetelerinden ne çok çektiğimizi...
O iki cümle birlikte bir yargı ve siyaset gerçeğini temsil ediyor, birlikte okunmazlarsa anlam eksik kalmaz mı?
Yargımıza vaktiyle çetelerin çöktüğü, hukuku alet ederek siyasete ve demokratik işleyişe müdahale ettikleri, onlardan kurtulmak için ağır bedeller ödediğimiz, kumpaslarıyla hala boğuştuğumuz inkar edilemez bir gerçek.
Yargıda çeteleşmeler yaşandığı artık bir yafta konusu değil, bilfiil çetecilikten yargılanan hakim ve savcılar var. Uzak bir geçmişten de bahsetmiyoruz, kripto yargıçları deşifre mücadelesi halen sürüyor.
Bununla birlikte çeteci olmayan birini çetecilikle suçlamak, haksız ve ağır bir yaftalamaya girer. İktidar propagandistlerinin bu konuda ne kadar titiz ve sorumlu davrandığı da dünyanın malumu. Kimseyi dayanaksız, afaki ihbarlarla zan ve töhmet altında bıraktıkları, çeteci olmadığını ispat etmeyi suçlananların omuzuna yükleyerek gelişigüzel hedef gösterdikleri daha görülmemiştir.
Dolayısıyla, muhalefetten de aynı dikkat ve özeni göstermesini bekliyorlar ki hakları. Zaten Cumhurbaşkanı, ‘hakimlere çete yaftası vurmak densizlik, ahlaksızlıktır’ derken CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu kastediyor.
Toparlarsak; sözlerinin bütününden anlıyoruz ki... Cumhurbaşkanı, bütün yargı camiası gibi YSK’ya da çetelerin sızıp sızmadığından şüpheye yer olduğunu pekala kabul ediyor. Ama kararlarından yola çıkarak, şüphe ve akıl yürütmeyle YSK hakimlerini çetecilikle itham etmeyi doğru bulmuyor.
Şüphelerinin izini sürecek kolluk gücü, doğrulayacak ya da yalanlayacak bir soruşturma yetkisi yok gerçi muhalefetin ama olsun.
Gerçeğin diğer yarısını gözden saklayan propaganda medyasının yanında hala yaya kalır Bektaşi fıkrası.