“İktidara ve bürokratlarına 'hesap vereceksiniz' demek, devletten hesap sormak demektir, devleti karşınıza almış olursunuz" diyen etkili, yetkili zatlar da gördük.
Bir bu eksikti. Hukuk tahsilli Başdanışman Mehmet Uçum sayesinde, bismillah bir yaşa daha girdi memleket.
Hadi AK Parti Sözcüsü Çelik, başarısız rehine kurtarma operasyonundan siyasi iradeyi ve Cumhurbaşkanı'nı sorumlu tutmayı görülmemiş bir provokasyon, skandal bir saldırı, devlete karşı düşmanı tutmak ve Türkiye'nin karşısında yer almak sanıyor da...Uçum'a ne demeli?
"Hani burası bir demokrasiydi, yönetimler şeffaf ve hesap verebilir olmak zorundaydı! Hani sorgulanamaz, eleştirilemez, layüsel, burnundan kıl aldırmayan devlet geride kalmıştı! E hani bu değişimi güya AK Parti sağlamıştı" diye hatırlatmak istediniz diyelim...
Fakat o da ne! Bu söz zaten AK Parti'ye kayıtlı çıkmasın mı! Bizzat Cumhurbaşkanı, en son Ombudsmanlar Konferansı'nda sarfetmiş.
Kullanım hakkı iktidarda olduğu için, muhalefete telif karşılığı bile söyleme hakkı tanınmıyor.
Muhalefet "Sen devlete karşı mı geliyorsun, hain ve terörist misin yoksa, ne cüretle kutsala saldırıyorsun, yasak hemşehrim" kafasıyla mücadeleye kalksa, iktidardan sıra gelmez.
Deneyene, "O mücadelenin sahibi benim, hem de senin anlayışına karşı verdim" diye başka kapı gösteriliyor.
Başlıktaki güzide deyimimiz, tam da bu durumu anlatıyor işte. Yani söz hakkının sırasıyla kullanılacağını...
Tekere sıra bırakmayan, hep kendi dönen dingil arıza verir, çarkı bozar.
Siyasette de böyledir; bir görüşü iktidar söyler, karşı görüşü muhalefet.
Gelin görün ki bizde, taban tabana zıt iki görüşü birden iktidar savunuyor.
Muhalefetin konuşacağını da iktidar konuşuyor. Muhalefetin rolünü de iktidar üstleniyor.
Ezenin ezilene söyleyecek söz bırakmadığını, mağdur edenin mağdura tek laf ettirmediğini düşünün!
Dimağda kalan tat, öyle bir şey. Zehrimtrak!
“Doğru Mu” müjdesi
Allah selamet versin...İktidarın tutarsızlıkları, muhalefette kafa bırakmadı.
Repliği ha babam çalınan taraf, ne diyeceğini bilemez halde çaresiz ve şaşkın.
Neyse ki muhalefeti ambale olmaktan kurtaracak çözümü de iktidar buldu.
Müjdeler olsun; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “yeni nesil bir doğrulama platformu” kuruyor. “Doğru Mu” adıyla. Testleri başlamış bile.
İktidar sözcüleri, birbirini tekzip eden iki görüş ya da bilgiyi birden savunduğunda, artık başvuracağınız bir hakem var. Şunu sorabileceksiniz:
İkisi aynı anda doğru olamaz, biri gerçek değil, Doğru Mu?
Ve resmi bir cevaba kavuşacaksınız.
Muhalefetin, siyasi tezatlar karşısında çırpınış ve bocalama çilesi bitiyor, oh ne ala.
Sözgelimi bir devletli, teröristleri parçalama ya da şehidimizin mezar başına asma andı içti. Yargısız infaz vaadi anlamına gelecek intikam yeminleri etti...
Aynı devletli “Bu devlet ağzı değildir, devlet terör örgütüyle aynı dilden konuşmaz, hukuk diliyle konuşur” diye eleştirenleri de devletle terör örgütünü aynı kefeye koymakla suçladı.
Hemen bir bilen olarak “Doğru Mu”ya soracaksınız. “Zatıalileri haklı mı, devleti kim terör örgütüyle denkleştiriyor” diye anında aydınlatacak sizi.
Faraza...İstanbul seçimlerine müdahale için Öcalan’dan mektup getirtmeyi savunan, talimatlarına uymayınca HDP’ye verip veriştiren, HDP’nin de oyuna talip olduğunu söyleyen, Öcalan’ı siyasi aktör ilan eden iktidar yetkilileri var. Ama ne yaptı ne ettilerse yine de seçimi kaybettiler.
Aynı kimseler bu kez de HDP’yi siyasi aktör saymıyor, CHP’yi dört oy almak için olmadık kalıba girmekle suçluyor ve HDP oylarına “lanet olsun, Allah oylarının belasını versin” diye beddua okuyorlarsa...
Vatandaş, birbiriyle çatışan bu iki ‘helal oy-haram oy’ fetvasından hangisiyle amel edecek?
“Doğru Mu”ya tak diye soracaksınız, şak diye söyleyecek size.
Uydurma haberler, dezenformasyonla mücadele programı karşısında bundan böyle kaçacak delik arayacak, yalana dolana son.
Vatandaş ne kadar sevinse az, doğru ve gerçek üstünde kurulan iktidar tekeli kökleşiyor.
Nihayet “bazı dingil dönecek bazı teker” desenize, yaşasın (!)