Hayatta inanır mıydınız, hiç aklınıza gelir miydi ki iktidar, kendini Hans'la George'a beğendirmek isteyecek!
Fakat hayır; hayat kalitemiz, hak ve özgürlük standardımız, hukuk ve demokrasimizin görünümü konularında değil. O konularda Avrupa ne düşünürse düşünsün, iktidar ve taraftarları artık umursamıyor.
Şimdi sadece sokaklarımızdaki köpeklerle ilgili Batı'da ayıplanmaktan çekiniyorlar.
Nereden nereye...
AK Parti, başlarda Adalet ve Kalkınma'sını dünyaya göstermek ve Batı'ya beğendirmek istiyordu. Siyasete antidemokratik her müdahalede, her haksız ve yasakçı mahkeme kararında dünyanın bize baktığını, Batı'ya rezil olduğumuzu söylerlerdi. Eskide kaldı.
Hatta Türkiye'nin enflasyonda, kalkınmada, gelişmişlikte, kişi başı milli gelirde hangi lige düştüğü, dışarıdan nasıl göründüğü de ırgalamıyor gayrı onları.
Meclis'teki son grup konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, sokak köpekleri konusunda önce bizi "gelişmiş ülkeler"le karşılaştırdı.
Önce şunu dedi: "Bir defa şunu çok açık ve net kabul etmemiz lazım. Gelişmiş hiçbir ülkede olmayan bir başı boş köpek sorunumuz var."
Erdoğan, peşinden de ekledi: "O kadar ki maalesef bazı ülkeler, Türkiye'ye gelecek vatandaşlarını kuduz ve sahipsiz köpekler için uyarmaya başladı. Kuduz riski açısından Türkiye, şu anda Afrika ve Asya ülkeleriyle aynı risk kategorisinde yer alıyor."
Bu çıkış, iktidar medyasındaki küllenmiş bir duyguyu yeniden alevlendirmesin mi!
İçlerindeki en Batı düşmanları bile Batı'nın Türkiye hakkında ne düşündüğünü meğer çok önemsiyorlarmış. Bastırdıkları duygular, içlerinden pırtlar gibi hemen su yüzüne çıktı.
Yeni Şafak endişesini yazdı; 5 Avrupa ülkesi, Türkiye'ye tatile gelecek vatandaşlarını başıboş köpek sorunu hakkında uyarmış. Bunlar Hollanda, İngilitere, Fransa, Almanya ve Belçika'ymış. Allah korusun, turizmi de etkiliyormuş.
Haber 7 ise "Rezil olduk! Türkiye'nin başıboş köpek sorunu tüm dünyaya yayıldı" başlığıyla daha damardan girmeyi seçmiş. "Başıboş köpek sorununun geldiği nokta" diye alarm zilleri çalıyorlar.
Oysa 'Batı bize bakıyor, dünyaya rezil oluyoruz' kalıbını, 20 yıl önce sadece hak, hukuk ihalleri olunca kullanırlardı. Mesela Yeni Şafak'ı polis bastığında ve patronları, geleceğin başbakanını hazırlamak için örgütlü faaliyetle suçlandığında...
Hans'la George'un gözüne hâlimizi güzel göstermek, çirkin görünmemek gibi bir dert, bir kaygı hâlâ kalmış demek içlerinde.
Hepimiz dış onay ihtiyacı duyarız. Sürekli dış onay bağımlısı olmadıkça sorun yok.
Dışarıdan görünüşümüzle çok ilgilenmek, her zaman aşağılık kompleksine işaret etmez. İlla histrionik kişilik bozukluğundan da kaynaklanmaz.
İlgi çekip onay almayı; dış onaysız yaşayamayacak kadar istemiyor, her an ona ihtiyaç hissetmiyorsanız rahatsızlık belirtisi değildir.
Karacaoğlan gibi saç, sakal yolacak kadar kafaya takmazsanız epey eğlenceli de olabilir.
Bir kız, ona "emmi" dedi diye nasıl içleniyordu koca ozan:
"Değirmenden geldim beygirim yüklü/ Şu kızı görenin deli olur aklı/ On beş yaşında kırk beş belikli/ Bir kız bana emmi dedi neyleyim... Sakal seni makkabınan yolayım/ Bir kız bana emmi dedi neyleyim."
Özgüvensizlikten gelmiyorsa bu tür dış onay ihtiyaçlarınızla dalga bile geçebilir, şamataya vurursunuz.
Ama bir şeyin şakası yok, kendinizi kime beğendirmeye çalıştığınız ciddi iştir. Ne olmaya özendiğinizi gösterir, yani sizin ne olup ne olmadığınız hakkında fikir verir.
Karşısına geçtiğiniz boy aynası "gelişmiş ülkeler"se gelişme düzeyinize bir daha bakın. Muhtemelen iç sesiniz, size gerçeğinizle ilgili bir sır fısıldıyordur. İçten içe bildiğiniz fakat kendinize dahi itiraf edemediğiniz bir gelişememişlik sırrı.