Bir aşırılık, başka bir aşırılıkla düzeltilmez.
Sezen Aksu’yu hedefleştirmek uğruna kaçırılan ölçü, Kabaş’ın “çirkin” sözleri ölçüsüzce büyütülürse kapatılır zannediliyor.
İktidar kuvvetleri sıraya girdi. Sedef Kabaş’ın Cumhurbaşkanı’na atasözlü göndermesini, “milli iradeye saldırı” ilan ettiler.
Bir tarafta tüm heybetiyle devletten, diğer taraftaysa bir kişiden ve ayarsızlığından, dil kusurundan söz ediyoruz.Olsa ne yazar ama tehdit de mevzubahis değil, sivrilik yahut densizlik.
En fazla ayıplar, kınar geçersin. Kesmezse hakaretten yargıya şikayet edersin.
Duymayanlara da duyurma çabasıyla bir kampanyaya çevirmezsin.
Cumhurbaşkanlığından Kalın’la Altun, AK Parti’den Çelik’le Kurtulmuş Kabaş’a verdi veriştirdi.
Adalet Bakanı Gül, hak ettiği karşılığı bulacağını söyledi.
Aslolan tutuksuz yargılamakken hakim, kaçma ihtimalini kullanarak tutuklama verdi.
Meclis Başkanı Şentop da eksik kalmadı, Kabaş’ı suçlu buldu.
RTÜK, Kabaş’ın konuştuğu Tele1’e ceza yağdırdı.
Kabaş’ın dili rahatsız edici. Ama iktidar, var kuvvetiyle üstüne çullanmasa çoğumuzun haberi bile olmayacaktı.
Göndermesinin kaba, ağır, nahoş, saygısızca ve kabul edilemez olması, iktidarın tepkisini orantılı, makul, haklı ve en önemlisi hukuki yapmıyor.
Ayrıca Kabaş’ın tutuklanmasını haklılaştıran Akit gibi iktidar mecralarının ağzı, daha mı temiz? Kabaş’ınkinden çok daha kusurlu ve bozuk.
AK Parti’nin yenilediği TCK’nın mimarı iki hukukçu var, Prof. Adem Sözüer ile Prof. İzzet Özgenç. İkisi de Kabaş’ın tutuklanmasına tepki gösterdi, hukuki değil diye.
Sezen Aksu’nun üstüne Diyanet, siyaset, tarikat, cemaat, cami, Cumhurbaşkanı ve RTÜK gitti.
Milli Beka adlı grup, savcılığa ihbar edip Aksu’nun kapısına yürüdü. 15 Temmuz Şehit ve Gazileri Platformu, suç duyurusundan sonra Adliye önünde “dil de keseceğiz, İçişleri Bakanımızın dediği gibi kafalarına da sıkacağız” tehditleri savurdu.
Fakat “kafaya sıkma” sözüne; “ne oluyoruz, suçtur” diyen çıkmadı.
Daha önce Sevda Noyan vakasında da görülmüştü. Komşularını fişlediklerini, icabında 50 kişiyi götürmeye ailece hazır olduklarını ekrandan haykırması, hukuka ve iktidara dert olmamıştı.
Asmaktan, kesmekten, öldürmekten bahsetmekte suç yok. Kimse “Orada dur bakalım, dağ başı mı burası” demiyor.
Buna karşılık...Kabaş’ın sözleri Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu içeriyorsa, bir avukatın yargıya başvurması ve sürecin olağan ilerlemesi yeterdi. O da yetmiyor.
Bir “çirkin” söz, iktidarın bir numaralı sorunu, ülkenin beka meselesi haline getiriliyor.
Sezen Aksu’da ucu kaçırıldı, dil koparma tehdidine vardırılması aleyhe oldu. Bu yanlış, başka bir ölçüsüzlükle telafi edilebilir mi?
Orantısız tepki ve abanma, haklıyken haksız duruma düşürür.
Kabaş’a Twitter’dan sinkaflı söven imamın, bunu görmezden gelen Diyanet’i düşürdüğü durum gibi.
İktidar, bir kişinin densizliğinden dolayı yaşadığı mağduriyeti büyütürse, var gücüyle bir sanatçıya yönelttiği tehdidi küçültür, örter, önemsizleştirir sanılmasın.
Aksine, aşırıya kaçarak bir mağduriyete daha yol açmış, hatadan hataya sürüklenmiş olur. Daha iyi ve haklı görünmesini sağlamaz, durumu daha da kötüleştirir.
İfratla tefritin arası var oysa. Bir aşırılık, başka bir aşırılıkla düzeltilmez.
Dengenin, itidalin, sağduyulu ve sorumlu tepkinin canı mı çıktı yahu!