Haklıysan, mahkemede haksız çıkmayacağının garantisi yok ki...Hukuk öngörülebilir olsun diye şimdi hukuk reformu hazırlanıyor.
Oy verdiysen, partinin kapatılmayacağının, milletvekilinin düşürülmeyeceğinin, seçtiğin belediye başkanının yerine kayyum atanmayacağının garantisi yok ki... Belirsizlik kalksın, siyaset öngörülebilir olsun diye şimdi demokrasi reformu hazırlanıyor.
Tasarruflarını TL hesabında tutuyorsan; kur, enflasyon ve faize karşı erimeyeceğinin garantisi yok. Dolar her an çıkabilir, faiz düşebilir, paran pula dönebilir ki...Ekonomide belirsizlik bitsin, istikrar gelsin, millet önünü görebilsin diye mali reform hazırlanıyor şimdi.
Bütün bu belirsizlikler içinde aşkın sıcaklığına, güvenli kollarına sığınayım desen, o da bir dert. Karşındakinin göründüğü, kendisini gösterdiği gibi çıkacağının garantisi yok. Daha kötüsü, buna çare olacak, öngörülebilirlik kazandıracak bir reform umudu da yok.
Hele bir de karşındakini tanıyorsan, işin daha da zor.
Şairin, "Tanıyordum elimden gelmiyordu/yoksa ne güzel aldanacaktım" dediği zorluk. Turgut Uyar, Atlıkarınca'da değiniyor ya...
Bütün tekinsizlikler insanla başlıyor.
İnsanın tekin olmadığı bir dünyada aşk, para ve siyaset tekinliğe kavuşabilir mi?
Üstüne, Türkiye'nin bu konuda dünyadan pozitif ayrıştığı da pek söylenemez.
Hala reformlarla düzeltmeye çalıştığımıza bakılırsa, bizde riskler biraz daha yüksek.
Hayat, her alanda cambazlık istiyor. Kadere kırkbeş kumar oynamak gibi.
İp üstündeki cambaz dikkatiyle yaşamayı gerektiren bir tekinsizlikle sarılı etraf. Tutunduğunuz her dal, her an elinizde kalabilir tedirginliği içinde.
Cambazların dramından farksız. İp üstünde yaşıyorsanız risk alamazsınız. Düşme tehlikesi var. Tedbiri bir an için bile elden bırakamazsınız.
Bir de istekler, özlemler, hayaller ile gerçekler arasındaki uçurum büyüyorsa...Kıldan ince, kılıçtan keskin bir Sırat Köprüsü'nde yürümeye benzer burada vatandaş olmak.
Dikkatsizliğin bedeli ağır. Karşıya geçmeye çalışırken bir gözünüz hep açık, hep tetikte uyumak zorundasınız.
Tel cambazının dramını, Turgut Uyar şiirinden iyi anlatan çıkmadı. Cambazın tel üstündeki durumu, kendine dediği, rüzgarsız bir aşka varırkenki hali ve telden düşerken söylediklerini ondan dinlemelisiniz.
Atlıkarınca'nın girişine, şairin bir levha gibi astığı uğursuzluk şu:
"Tel cambazı istiyordu ki dünya istediği gibi olsun. Bile bile aldanmaya vardırıyordu işi. Ama olmuyordu kendisi vardı..."
Önceki gün Şeb-i Arus'tu. Mevlana'nın Vuslat Günü, Konya merkezli kutlandı. "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" öğüdü yine hatırlandı.
O sırada bankalardaki döviz mevduatı, ülke genelinde toplam mevduatın yüzde 56'sına gelmişti. Kayseri, Yozgat, Nevşehir, Konya gibi yerli ve milliliğin kalesi İç Anadolu şehirlerinde ise yüzde 60'ların üstünde. AK Partili gurbetçilerin yoğunluğuna bağlı olarak yüzde 68'lere kadar bile çıkıyor. Tarihi zirvedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, en son pazartesi akşamı aziz milleti, yine dolarları bozdurup Türk lirasına dönmeye çağırmıştı.
"En sadık kitlesi bile Cumhurbaşkanı'nı dinlemiyor, lafta yerli ve milliciler ama yabancı paraya daha çok güveniyorlar" diye kızmayın. Kızarsanız, maazallah ip üstünde dengelerini bozarsınız.
Uyar'ın anlattığı o cambazın tel üstündeki durumu gibi hassas mevzudur:
"Aşkım da değişebilir gerçeklerim de/Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı/Yan gelmişim diz boyu sulara/Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum/Hiçbirinizle döğüşemem/Siz ne derseniz deyiniz/Benim bir gizli bildiğim var/Sizin alınız al inandım/Sizin morunuz mor inandım/Ben tam dünyaya göre/Ben tam kendime göre/Ama sizin adınız ne/Benim dengemi bozmayınız..."
İki cambaz bir ipte oynamaz, fıtratı böyle, biri düşer mutlaka. 'Aldanan aldatandır' sözü, bir kehanet laneti gibi er geç gerçekleşir.
Zaten davul bile dengi dengine...Hak yerini bulacaksa en iyisi de bir cambazın başka bir cambazla ip üstünde karşılaşması değil midir?
Kısmette bir cumartesi yazısını daha Sezen'le kapatmak varmış: "Benim dengemi bozmayınız!"