“Daha nen olayım isterdin, onursuzunum senin.”
Ferdi Tayfur, eğip bükmeden direkt şarkısını da söylemişti. Yana yakıla:
“Bir aşk dilencisiyim ben...”
Dünya şarkı sözleri külliyatında da hatırı sayılır bir yer tutuyor aşk dilenmeleri.
“Begging for love” diye adlı adınca tarayın, yüzünü karartıp yekten aşk dilenen engin bir müzik repertuvarı çıkar karşınıza.
Mabedin önünde mendil açar gibi. Sevda bahçelerinin kapısında, sevgiliye el açıp yalvar yakar dilenmek ayıplanmaz aşkta.
“İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara” atasözümüz, gönül maceralarında evrensel bir ilkedir.
“Seviyorsan utanma, açıl” tavsiyesini abartanlar da az değil. Aşkın burçlarında gururla yankılandırılan şu dokunaklı (!) sözler mesela. İbrahim Tatlısesvari açılma örneklerinden bir kuple:
“Elma gibi yanaklardan...Saçlarının tellerinden/Gerdandaki benlerinden/Gamzelerin güllerinden/Ellere var bize yok mu.”
Karşılıksız aşk hep süründürmez. Çıradan beter yanıp tutuşan aşık, Yusuf Hayaloğlu gibi transa geçip başka boyutlara da kanatlanır bazen. Ahmet Kaya’dan dinlemenizi öneririm:
“Şu dağlarda kar olsaydım/Bir asi rüzgar olsaydım/Simsiyah duman olsaydım/Yine sever miydin beni beni...”
İnsan suretinde beğenip de sevmemişse kar, rüzgar, duman formunda neyinden hoşlanıp da sevecek halbuki!
Ama aşk işte, ayakları yerden keser, baştan alır da bir karış havaya kaldırır aklı. Atilla İlhan’a sığınıp ‘müjganla ağlaşır’ durursun.
Cezbesine kapılmayana deli saçmalığı gibi gelir. Çekmeyen ne anlar oysa aşığın esrik hallerinden!
Aşkın çözülememiş gizemlerindendir hala. Nasıl esrarengiz bir çekimdir ki, kendinden geçirir insanı?
Aşk dilenciliğinin tarifi de izahı da zor...
Neyse ki asıl konumuz adalet, işimiz daha kolay.
Sorumuz şuydu: Aşk gibi, adalet de dilenilebilir mi?
Dilenciliğe başvurma safhası, karşılıksız aşk vakalarında ortaya çıkıyor. Vurulana bir faydası da duyulmadı. İnletmekten başka.
Ama başkalarına hayrı var. Bizi hülyalara salan şiirler, içimizde fırtınalar estiren romantik şarkılar o ıstırabın meyvesi. Karşılıksız tutku ve duygulardan bize edebiyat hazineleri hediye kalıyor.
Büyük ozan Neşet Ertaş’ın ölüm yıldönümüydü. Leyla çilesinden tatmamış olsa...”Böyle zulüm, böyle kader/Gelir garip olan başa Leyla’m” içlenmeleri süzülür müydü sazından?
Adalet arayışı ve talebi de karşılık görmediğinde bir meyve veriyor. Geride bıraktığı zulüm ve acı...
Yalnız bu zulüm ve acı, tatlı değil zehirli.
Dilendiriyorsa aşk vardır. Ama dilenildiği yerde adaletten eser miktarda dahi iz yoktur.
Aşk dilenmekte gizli manevi hazlar, özlem ve bekleyişinde garip bir zevk bulabilirsiniz.
“Elma yanaklardan ellere var bize yok mu” ağlaşmalarını, neşeli bir oyun havasına da sokabilirsiniz.
Aynısını şu cümleyle deneyin bir de:
“Mümtazer Türköne’ye tahliye var da Altan ve Kavala’ya yok mu!”
“Şu dağlarda kar olsaydım, yine sever miydin beni beni”yi de şuna uyarlayın:
“Bahçeli, ülkücülük paydasıyla sahip çıkmasa, haksızlık varsa düzeltilmesini, adil yargılanmasını istemese...Türköne’nin FETÖ üyeliğinden istinafta onaylanan cezası, Yargıtay’da yine bozulur muydu?”
MHP lideri, Türköne için adil yargılanma ve haksızlığın giderilmesi çağrısı yaptığında desteklemiştim. Tahliyesini de doğru buluyorum. Fakat bizden-sizden diye ayrımadan, herkes için geçerli olması kaydıyla. Terör örgütüne üye olmayıp subliminal darbe çağrısı davasından ve zorlama iddianamelerden yatırılanlar, emre itaatten yatırılan Harbiyeli öğrenciler de dahil.
6 yıl sonra bir sabah, Kobani olaylarından gözaltına alınan HDP’liler, adil yargılanma hakkının dışında tutulabilir mi?
Ne değişti? Dün bilinmeyip de bugün savcılığa ulaşan ne bilgi var? 6 yıl önceye ait hangi delili karartacaklardı da...Bir yere kaçmadıkları halde yakalandılar?
Bu garabet, biçare aşıkların bahtı karalığa, kadersizliğe, alın yazısına ya da kahpe feleğe yaktıkları ağıtlardan başka neyle açıklanacak? Hangi eşit hukuk uygulamasıyla?
Selda Bağcan’dan “Yazılan geliyor sağ olan başa” teslimiyetiyle mi avunsunlar?
Neşet Baba’nın “Böyle zulüm, böyle kader/Gelir garip olan başa” feryatlarında mı teselli arasınlar?
Hangi kapıda dileniliyordu sahi bu adalet?