Tıpkı Fransa'daki gösterilere orantısız polis müdahalesi ile mücadelede iyi olduğumuz gibi...
Tıpkı ABD'deki haklı siyahi öfkenin şiddetle bastırılmasına karşı mücadelede iyi olduğumuz gibi...
Tıpkı Hollanda'daki aşırı sağın yabancı düşmanlığıyla mücadelede iyi olduğumuz gibi...
Tıpkı Almanya'daki ırkçı Nazi artıkları ile mücadelede iyi olduğumuz gibi...
Tıpkı Mısır'daki antidemokratik darbe rejimi ile mücadelede iyi olduğumuz gibi...
Tıpkı Arabistan'daki basın ve ifade özgürlüğü ihlalleri ile mücadelede iyi olduğmuz gibi...
Tıpkı Körfez hanedanlıklarındaki tek sesçi, tek tipçi, baskıcı ve yasakçı kafayla mücadelede iyi olduğumuz gibi...
Allah var, Çin ve Rusya örneklerindeki gibi konjonktürel istisnalar hariç, dünyanın neresinde olsa ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelede sağlam bir duruşumuz var.
İç işleridir, dış işleridir, karışılır karışılmaz demeden girişiyoruz.
Başkalarının ırkçı, ayrımcı, yasakçı, dışlayıcı nefret söylemleri ve uygulamalarıyla mücadelede çok iyiyiz. Hepsi bizi ilgilendiriyor. Hatta üstümüze yok.
Nitekim rüştümüzü de bir kez daha ispat ettik.
Paris Saint Germain'le Medipol Başakşehir maçındaki ırkçı söylemin hakkından başarıyla geldik.
Derisinin renginden dolayı ayrımcı, ırkçı, aşağılayıcı 'zenci/negro' nitelemesine maruz kalmıştı. Başakşehir'in siyahi yardımcı antrenörü Webdo'nun yanında, ayrımcı Rumen hakeminse dimdik karşısında yerimizi aldık.
Sınavdan bir kez daha alnımızın akıyla çıktık hamdolsun.
Bizi bölen bütün siyasi ihtilaflarımızı, kutuplaşmalarımızı bir kenara koyduk.
Sicilimize yakışan da böyle bir tepkiydi, iktidarı muhalefetiyle milletçe tek vücut olup hep birlikte ayağa kalktık.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, milli duygularımıza şu tivitiyle tercüman oldu:
"Şampiyonlar Ligi’ndeki temsilcimiz Medipol Başakşehir’in antrenörüne karşı sergilenen nefret suçunu şiddetle kınıyorum. Irkçılığın her türlüsü ayaklarımızın altındadır."
Amenna, elhak öyle de...
Hep bir ağızdan "Irkçılığa hayır" dedik, bu ilkelliği şiddetle kınadık, reddettik, ayaklarımızın altına aldık almasına da...
İletişim Başkanlığının daha 3 ay önce yayınladığı Kızıl Elma klibi ne olacak?
Coşkuyu damardan veriyordu. O marştaki kan ırkçılığı kokan şu laflar neyle izah edilecek:
"Nesebinden geliyor yine aynı kan/ Dirilişle yeniden yazıyor destan/ İ'la-yi Kelimetullah bekliyor cihan/ İstikamet Kızıl Elma, vermeyiz aman".
Din sosuna banılmış soy sop, kan üstünlüğü ile dünyaya nizamat vermeye kalkarken bir yandan da ırkçılıkla, ayrımcılıkla mücadele ediyoruz.
İşimiz vallahi zor, tarihin omuzlarımıza vurduğu yük pek ağır...
İstanbul seçimlerinde, muhalefet adayı İmamoğlu da bu akıncı seferlerinden nasibini almıştı.
Onun için "Ekremdupolos" yakıştırması gibi tivitler atan iktidar bürokratları ne olacak?
İmamoğlu'nu, Rum olduğu imasıyla seçmenin gözünden düşürmeye çalışan AK Partili siyasetçiler ne olacak?
Onlar da ırkçı, ayrımcı nefret suçlarına karşı verdiğimiz bu şanlı mücadeleye dahil mi?
Siyasi karşıtlarımızı "Kanı bozuk, cibilliyetsiz, kılıç artığı, bakın kökenine affedersiniz mutlaka Ermeni" olmakla suçlayanlarımız da bu kutlu davanın neferi mi?
Ya da Diyarbakır Amedspor'un ortak mücadelemize düştüğü şu şerhi nereye koyuyoruz:
"Ziraat Türkiye kupasında bize ırkçılık yapan Başakşehir’in değil Webo’nun yanındayız..."
Başkalarının sınavı olduğunda, ayrımcılıkla gayet iyi mücadele ettiğimizi...Ama kendi sınavımıza gelince nasıl çaktığımızı mı yüzümüze vuruyorlar? Mesela Kürtlere gösterdiğimiz öbür yüzümüzle bizi yüzleştirmek mi istiyorlar, nedir acaba dertleri?