Ay-yıldızlı konvoylar, bütün gece zafer turları atıp Hamburg'u inletti.
Sosyal bir futbol seyircisiyim malum, tutkunu ya da müptelâsı olduğum söylenemez.
Kült yazar Kafka'nın Çekya'sı, bir akşam sahada kendini Türkiye karşısında mağlup bir takım olarak buldu. Tıpkı Dönüşüm adlı hikâyesinde, kahramanı Gregor Samsa'nın bir sabah yatağında dev bir böceğe dönmüş olarak uyanması gibi.
Ben bile bu Kafkaesk manzaradan etkilendim, etkilelenmemek ne mümkün!
Yazmıştım, maçı Hamburg'da izleyen şanslı gazeteciler arasındayım. Milli Takım sponsorlarından Denizbank'ın davetiyle gelmiştik.
Milli Takım'ın Avrupa Futbol Şampiyonası'nda son 16'ya kalması, kutlanacak bir başarıydı.
Maç heyecanını ve galibiyet sevincini, Almanya'yı acı vatan edinmiş insanlarımızla birlikte yaşarken aynı şeyi düşündüm...
Bundan 20 yıl sonra, Türkiye'yi acı vatan edinmiş Suriyeli göçmenler de Suriye milli takımının zaferini İstanbul sokaklarında böyle kutlayacak belki.
Kehanet değil, bizi bekleyen geleceğe hazırlansak iyi olur. Gelen Suriyelilerin hepsi kalmayacaktır. Fakat hepsi geri de dönmeyecek.
Farklı şekillerde başlamış olabilir. Ama Türkiye'deki Suriyeli göçmen deneyiminin, Almancı Türklerin oradaki deneyiminden farklı biteceği anlamına gelmiyor.
Gerçekçi olmayan tepkilerin, göçmen düşmanlıklarının faydası yok. Şapkayı önümüze koyup entegrasyonlarını nasıl sağlayacağımıza bakmak gerek.
Dedim ya; Kafkaesk bir ortamdı, duygular gibi çağrışımlar da yoğun...
DENİZBANK'IN İŞİ ALMANYA'DAN GÜZEL Mİ?
Bir ara Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş'le topluca konuşma fırsatı istedik.
Fırsat çıkınca da neyi soracağımızı tahmin edersiniz...
Ne olacaktı şu Seçil Erzan davası?
Arda ile Emre gibi ünlü futbolcular, paralarını kurtarabilecek miydi?
Fatih Terim, saadet zincirine para kaptırmış mıydı? Hoca, inanılmaz faiz vaadiyle sahte fon dolandırıcılığından haberdar mıydı baştan beri?
Yargıda olduğu için fazla detaya girmedi Hakan Ateş. Önceki açıklamalarını tekrarla, biraz daha açmakla yetindi. Bir şube müdürleri karışmış olsa da bankalarını ilgilendiren bir para yokmuş ortada. Ne yaptılarsa taraflar, kendi aralarında yapmış.
Ancak İzmir'den de benzer bir haber düşmesin mi üstüne!
Denizbank, bu kez Bornova Şube Başkanı Hatice Ö. hakkında soruşturma açmış. Seçil Erzan'vari karışık işlere bulaştığı, işin içinde futbolcuların da olduğu şikayetleri üzerine gelişmiş.
Hakan Ateş'ten anladığım, yeni vak'ayı henüz tam çözmüş değiller. Yine bir 'tamahkârla sahtekâr birbirini tez bulur' olayı mı, şimdilik belirsiz.
Böyle şeyler niye hep Denizbank'ta oluyor, tedadüf mü, diye üsteledik...
Şöyle izah etti:
Her bankada rastlanıyor ama Denizbank'taki gibi haberimiz olmuyormuş. Sadece son hafta bile biri kamuya ait iki bankada böyle olaylar patlak vermiş.
Yalnız, Seçil Erzan'ın fon dolandırıcılığı davasındaki isimler medyatik çıkınca tüm şimşekleri Denizbank'ın üzerine çekmiş. Artık adlarının geçtiği en sıradan şeyler bile hemen büyütülüyormuş.
Bunun üzerine sıkı bir iç teftiş başlatmışlar, Bornova'daki olayı kendileri yakalamış meselâ.
Peki itibarları, ticaretleri zarar görmüş mü? Eminim siz de şaşıracaksınız ama hayır.
Topladıkları mevduat hem müşteri sayısı hem de miktar olarak artmış.
25 milyar dolarlık mevduata karşılık, 20 milyar dolarlık kredileri varmış. 1 milyar dolar da kâr etmişler.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tabiriyle, insan bazen hayret ediyor gerçekten.