Yavan, yüzeysel kullanıma dönük hamaset için eskiden "vatan, millet, Sakarya edebiyatı" denirdi.
Epeydir Lillah'lı, Billah'lı mesajlar tercih ediliyor. Tarihten örneğini yazmıştım; çöküş dönemi Abbasi halifeleri, unvanlarında kullanmaya başlamıştı.
Sedat Pekerzedelerden Korkmaz Karaca'nın istifa notunda, bu değişim gözünüze çarpmıştır. "Allah yar ve yardımcımız olsun" diye bitiyordu.
Karaca; Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu ile AK Parti MKYK üyesi ve Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı'ydı. Tüm görevlerinden istifa ettiğini açıkladı.
Tabii bu jargon, her ağızda bir durmuyor.
Berat Albayrak da Hazine ve Maliye Bakanlığına, benzer bir mesajla veda etmişti. "Cenab-ı Allah sonumuzu hayreylesin" şeklindeydi.
Bazı ağızlara yakışan, bazılarına yakışmıyor işte.
Çiftlik Bank skandalının 'Tosuncuk' lakaplı kahramanını hatırlayın. Kurduğu saadet zinciri aksamaya başlayıp söğüşlenenler işkillenince, basmakalıp bir propagandayla yatıştırmaya çalışmıştı.
İşlerin bozulmasını, "lider ülkemiz Türkiye üstünde oynanan emperyalist oyunlar"a dayandırıyordu.
Güya Çiftlik Bank'ta Kudüs'ü savunduğu, "biz dünyadan büyüğüz" diyen 5'linin tezgahını devirdiği için hedef seçilmişti.
Çiftlik Bank'ın millet için, dava için yaptığı yatırımlara siyonistler saldırıyor, CIA operasyon çekiyordu.
Belediye seçimlerini kendisi ve partisi kaybederse Mekke'nin, Kudüs'ün düşeceğini; ümmetin kaybedeceğini söyleyen AK Parti adayından esinlenmiş olmalıydı.
'Tosuncuk', 'bununla oy toplanabiliyorsa niye para da toplanamasın' diye düşündü ki kopyaladı.
Fakat dediğim gibi, taklitçinin ağzında bir başka sırıtıyor.
Sıkışan, karışık işler üstünde yakalananlar; sıyrılmak için aynı klişelere başvurunca karikatürleşiyor haliyle.
Olur olmaz durumlarda arkasına saklananlar; "ezan susmaz, bayrak inmez" sloganını da böyle yıpratmadı mı!
Kirli, alengirli işleri örtmek için ortak değer ve sembollerimizin kötüye kullanılması, çoktandır karikatür malzemesi haline geldi.
"Cafer yine altını kirletti demek, koş bez getir" esprilerine dahi konu oluyor. Suyu çıktı yani.
Hayret ki siyasetçileri alıkoymuyor yine de. 'Artık çözüldü, işe yaramıyor, kötü de gösteriyor' diye istismarı bırakmıyorlar.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta'ya bir pazarcı kadın; "sizden pazarcı memnun değil, kimse memnun değil" demişti.
Şahin'in, bu tepkiyi savuşturma biçimine hala şaşıyorum.
Başka bir söylemle; ikna edemese bile şikayetini dikkate aldığını hissettirebilirdi.
Oysa şu minvalde bir ajitasyonla bastırmaya kalktı:
"Bu vatan, bu toprak şehitler ile elde edildi... Bu vatanı, bu toprakları şehitlerimizin kanı ile aldıysak eğer; bu vatanı, bu toprağı öyle kolay kolay kimseye teslim etmeyeceğiz."
Halinden şikayet eden dış güçtü, işgal kuvvetiydi sanki.
Her gün daha beter kriminal ilişkiler ortaya dökülüyor. Muhalefet, bu iddiaların üstüne gitmek ve işlenmiş suçlarla mücadele etmek için ne beklendiğini soruyor.
İçişleri Bakanı Soylu ise evirip çevirip her gün LGBT'ye getiriyor lafı. "ABD ile AB bizi LGBT yapacak" diyor, başka da bir şey demiyor.
Havaya bakıp ıslık çalmaktan başka bir etki uyandırmıyor. Dini, milli duyguları ajite ederek atlatılacak, geçiştirilecek gibi de değil. Kimse söylemiyor mu?
GORBAÇOV NEFRETİNE İNAT, ÖZKÖK'ÜN DÖNEKLİĞE ÖVGÜSÜ
"Sovyetler'i bitirdi, yıktı yok etti" diye Gorbaçov'un ardından saydıranlar, tek tük de olsa çıkıyor.
91 yaşında ölen Gorbaçov, sosyalist Sovyetler'in son lideriydi. 1991'deki istifasıyla Sovyetler'in ve Soğuk Savaş'ın sonunu ilan etmişti.
Ama o sonu 1987'de, Rus Devrimi'nin 70. yıl dönümü konuşmasında hazırlamıştı. Glastnost/Şeffaflık ve Perestroyka/Yeniden Yapılanma reformlarını, dünyaya duyurduğunda.
Kapalı rejimi; dünyaya, değişime ve çözülmeye açan tarihi bir konuşmaydı.
Kızıl Meydan'da, Gorbaçov'u canlı dinleyenler arasında, o gün Türkiye'den 3 gazeteci de vardı. Rahmetli Birand, Ertuğrul Özkök ve Cengiz Çandar.
Özkök, Gorbaçov'un ölüm haberini eşi Tansu Hanım'dan alınca geçmişe gitti. O günü kendi gözleriyle ve Çandar'ın tanıklığıyla tekrar kaleme aldı.
"Tansu'ya Mektuplar" diye çeşitli platformlarda paylaştı yine yazısını.
Sadece büyük bir keyifle okumadım. Cesaretine de bir kez daha hayran kaldım.
Hayır, eşinden "evdeki nöbetçi sosyalist" olarak bahsetmesi, beni endişelendirmedi. Tansu Hanım, bu 'eski tüfek' hallerine takılmıyordur artık.
Fakat komünist hayallerini yıktığı için, Gorbaçov'a kızgınlığı hala geçmeyenlerden çekinmemesi, cesurcaydı.
Unutmayalım ki Gorbaçov; 1995'te geldiği ODTÜ'de, taş ve yumurta yağmuruyla karşılanmıştı.
Hatta kızıl bayraklı, Lenin posterli protestocuları görünce; şaşkınlık içinde "sizde hala komünist mi var" dediği, manşet olmuştu.
Özkök'ün; Gorbaçov'u sevgi ve övgüyle anması, bu yüzden cesaret isterdi. Özellikle de T24'te, Upper Cihangir'den "Düzeyli Magazin" yazan Tuğrul Eryılmaz'ın gözleri üstündeyken.
Kendisine "anarko Marksist" diyen Eryılmaz, hem eskimez tüfeklerden. Hem de 'gonzo' gazetecilikte Özkök'e rakip çıktığı yetmezmiş gibi onu iğneleme fırsatlarını da hiç kaçırmıyor.
Özkök bu, rahat durur mu! Geçenlerde bir döneklik testi yazdı. "Gönlün Nurhak'ta, bedenin Upper Cihangir'de" kategorisi; Eryılmaz'a gönderme gibi geldi bana.
"Upper Cihangir kafelerinin tadını almışsın, Ruhi Su'dan Rolling Stones'a dönmüşsün, değişim başlamış; bir, bilemedin iki adım sonrası tam döneklik, yoldan çıkman yakındır" diye kaşıyor, kaşınıyordu.
Ağır tahrik de söz konusu. "Gonzo Tuğrul"un, kendisine bile acımasız muzipliğinden Özkök mü kurtulacaktı!
Merak işte, yoksa beni ne ilgilendirir.