Meclis Başkanı Şentop, kendisine bulaşan bir trolbaşına çıkışırken sahibinin kim olduğunu herkesin bildiğini söyledi.
İçişleri'nin kayıtlarındaki kişisel verileri ifşadan tutuklanan Haskoloğlu'yla Şentop›un resmi varmış. Bu trolbaşı da resimlerini koyarak, Haskoloğlu'nun hapse don, tütün beklediğini yazmış. Meclis Başkanı'na Twitter'dan sataşmış.
Demek ki...
Sahipsiz AK Parti trolü yok, hepsinin yuları birilerine bağlı, bu bir.
Kim kimin tetikçisi, hangi hayasız akıncı kime paralı askerlik yapıyor belliymiş. AK Parti içinde troller sahipleriyle tanınıyormuş, bu da etti iki.
Fakat Şentop’a saldıran fedainin sahibi hala kayıp, aranıyor. Şentop, adını açıklamadı.
Meclis Başkanı, trole tivitini sildirmekle kalmadı. Konuyu kapatmayacağını, her kimse sahibine de kameralar aracılığıyla duyurdu.
Peki yaşanacak parti içi hesaplaşma nasıl başladı, Şentop niye böyle bir saldırıya hedef oldu, şimdi birbirleriyle neden uğraşıyorlar?
Yakınlarda kimin ayağına bastı, Meclis Başkanı kimi rahatsız etti diye sorunca, şüpheler Soylu’da yoğunlaşıyor.
İçişleri Bakanı Soylu, Sedat Peker'den 10 bin dolar aylık alan siyasetçiden bahsetmiş ama adını vermemişti.
Baskılar üzerine Şentop da bütün milletvekillerini zan altında bıraktığı gerekçesiyle Soylu’yu, o ismi açıklamaya çağırmıştı.
O mektup yazdı, bu ziyaret etti, Meclis’te bir buçuk saat lafladılar, görüşmeden çok memnun ayrıldılar ancak mafyanın siyasi ayağı hala korunuyor.
Soylu, organize suç bağlantılı siyasetçinin sadece emekli bir milletvekili olduğunu ve Meclis’i ilgilendirmediğini iletmiş. Şentop da peşini bırakmıştı.
Şimdi İçişleri'nin verilerini elde etmekten tutuklanan bir gazeteci var. Onun üstünden de Meclis Başkanı'na saldırılıyor.
Aklınıza ne gelir, siz olsanız ne düşünürsünüz?
Başka bir hesabın acısı mı çıkarılıyor, henüz gizemi çözülmemiş bir sır.
İktidardakiler, kendi aralarında itişip kakışıyor. Fakat nedenini milletten sır gibi saklıyorlar.
Buna da ‘demokratik yönetim, şeffaf siyaset’ diyorlar.
Aşık Veysel’in “Bizi yakar bizim ataş” metaforundaki gibi. AK Parti’yi, AK Parti trolleri yakıyor.
Yalı kuşu çetesi mi, pelikan zımbırtısı mı ne diyorlar. Trol çeteleşmesini, sen-ben kavgasını, habis bir ur gibi AK Parti’ye ilk onlar soktu.
Güya fitnecileri tasfiye bahanesiyle bünyeye sokulan bu komitacılık fitnesi boy attı, başak verdi. Ekilen zehirli tohumların mahsulünü topluyorlar şimdi.
İçeriden eleştirenleri, rakip gördüklerini, karşıtlarını, öbür partileri, kendi başbakanlarını, genel başkanlarını, bakanlarını, parti yöneticilerini trol karalamalarıyla muhatap ederken, siyaseti trol akınlarıyla dizayna kalkışırken düşüneceklerdi.
Kısacası, yazık oldu.
Şentop'un tabiriyle 'siyasete dışardan yön veren kayıt dışı aktörlerle mücadele ediyoruz. Ama Ankara küçük yer; kim kimin adamı, herkes biliyor.'
Trol kepazeliğini AK Parti’de kimin, kimden aldığı güçle başlattığını da herkes biliyor. İsimleri lazım değil, şayiaları ayyuka çıkmış durumda.
BUGÜNKÜ SIKINTILAR NEYİN BEDELİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bugün yaşadığımız sıkıntıları, önümüzdeki dönemde kavuşacağımız büyük ve güçlü Türkiye’nin bedeli olarak” görüyor.
“Zahmetsiz rahmet olmayacağının bilinciyle” de sıkıntılara katlanmak gerekiyor.
Çektiğimiz büyüdükçe ödülümüz de büyüdüğüne göre, ne kadar çok çile çeksek o kadar iyi.
Fakat nereye kadar?
Cumhurbaşkanı, sıklıkla tekrarlıyor:
“Ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri hale getirmekte kararlıyız.”
IMF’nin dünya ekonomileri sıralamasına göre durum şu...
2015’te, Türkiye 16. sıradaydı. İran 21. geliyordu.
2021’de ise İran 14. sıraya yükselmiş, Türkiye 21. sırada görünüyor.
İlerlerken az geriye gitmişiz yani.
Cumhurbaşkanı dün de uyardı; “hamdolsun, çalışmak isteyene iş var...Sabredin, şükredin ve yılgınlığa kapılmayın. Yaşadığımız sıkıntılar şükürsüzlüğe, manevi isyana sürüklerse asıl felaketimiz işte o zaman başlar”.
Yalnız, IMF tablolarını gönderen dostumun yorumu farklı.
Kendisi ahiretimize karışmamakla birlikte dünyamızı yakan, bugün bedelini ödediğimiz şeyi, şöyle özetliyor:
“Demokrasi yolundan 2013’le birlikte sapılmasaydı, bugün güçlü bir tek adam yönetimine değil ama güçlü bir ekonomiye sahip olacaktık. Kişi başına 15 bin dolar milli geliri yakaladığımızda da kimse tutamazdı, kendi haline bıraksan bizi 25 binlere taşırdı. En büyük ilk 10 ekonomi arasına girmek için diş sıkıp 2053’ü, olmadı 2071’i beklememiz de gerekmezdi.”
Takdir sizin.