Sonunda İstanbul'a da kayyum getirildi.
Türkiye, İstanbul'un uzağında kayyuma alıştırılmıştı. Şimdi İstanbul'da da alıştırılıyor.
Bu kayyum alıştırmaları başladı mı, nerede duracağı kestirilemez değil. Esenyurt'tan İmamoğlu'nun İBB'sine kadar yolu var.
Ne derler; İstanbul'a kar yağmadan Türkiye'ye kış gelmez. İstanbul'a kayyum atanınca ne olacağını da Kemal Burkay'ın Gülümse şiirinden tahmin edersiniz.
Belki şehre bir film geldiğinde iklim değişir, Akdeniz olursa şehre bir kayyum geldiğinde, iklim acaba ne olur, dersiniz...
Hadi gülümseyin, gülümseyebilirseniz.
Adını koyalım; terörsüz Türkiye projesinden kastın, muhalefetsiz Türkiye olduğu anlaşılıyor.
Çünkü CHP'li Belediye Başkanı Ahmet Özer'in terör suçlamalarından tutuklanıp yerine kayyum atanmasında hiç inandırıcılık yok. İnandırıcı olmasına çalışılmıyor, ona ihtiyaç hissedilmiyor da. Öyle bir rahatlıkla yapıldı.
Muhalefetle değil de terörle mücadele edildiğine bin şahit ister.
Nasıl yani? İmralı'da devlet nezaretinde HDP'lilerle görüşürken Öcalan, yararlanılabilecek akil kişiler arasında Ahmet Özer'in adını da gıyabında anmış. Devlet de Diyarbakır Cezaevindeki PKK'lıların üzerinden bu görüşme notları çıkınca yıllar sonra bunu fark etmiş. Ve Ahmet Özer'i takibe almış. Bir de ne görsün! Meğer yılların dekanı, rektör yardımcısı, kamu görevlisi, 6 ay önce seçime girmesinde yasal sakınca bulunamayan Özer, PKK'lı çıkmasın mı!
Kiracısından düzenli aldığı para bile PKK'lıdan para transferi gibi gösteriliyor.
Çözüm Süreci sıralarında, AK Partililerin yemek yediği PKK'lı Remzi Kartal'la telefon trafiği, en büyük suçu.
İkna edicilikten uzak, zorlama suçlamalarla Esenyurt'ta sandık sonucu, sandıksız değiştirildi. İktidar, seçimle alamadığı belediyeyi kayyumla, seçimsiz geri aldı.
Terörle mücadeleyi iktidar mücadelesine alet etseniz, siyaseti dizayn için kullansanız bu kadar olur.
Onun için diyorum; terörsüz Türkiye'den kasıt, muhalefetsiz Türkiye olmasın sakın!
Millete, memlekete zaten hayrı olmaz da... Peki, kullanana hayrı olur mu bu yöntemlerin?
Mağdur edilene mi, mağdur edene mi yaradığını yine AK Parti'den iyi kim bilir, çok maruz kaldı. Nasıl ters terptiğini, kendi tecrübesinden en iyi bilecek durumda.
MUHALEFETİN ARADIĞI ÇIKIŞ
Muhalefet, Esenyurt Belediyesine kayyum atanmasına hazırlıksız yakalandı.
CHP, normalleşme; DEM'se müzakere beklentisine sokulmuşken gafil avlandılar.
İktidar, sağ gösterip sol vurdu.
Planlı bir siyasi mühendislik yürütülmediğini söylemek, saflık olur.
Bırakın da yargı işini yapsın, hukuk çalışsın, deniyor.
Ya hukuk, siyasete çalışıyorsa... Ya yargı, siyasetin işini yapıyorsa... Yine de bırakalım yapsın mı?
Erdoğan'ı İBB Başkanlığından düşürüp siyasetten yasaklayan da bir mahkeme kararıydı. Ama Erdoğan, hukuki değil siyasi olduğunu söyledi. Haklıydı da. Sandıkta önünü kesemeyenler, yargı eliyle kesiyordu.
Daha sonra AK Parti de birçok haksızlık, engelleme ve antidemokratik müdahaleye uğradı.
Muhalefet, bugünkü iktidarın Şark kurnazlıklarından yakınıyor. Başına örülen çoraplarla baş etme yolları için arayışta.
İktidarın, yargı eliyle siyaseti şekillendirmesine nasıl karşı koyacak? Tabii ki vaktiyle AK Parti nasıl karşı koyduysa öyle, milli iradeye müracaat ederek.
Kılıçdaroğlu'nun önerdiği gibi, sine-i millete dönmek değil o. Krizi çıkaran, sistemi kilitleyen taraf sandıkta milletin sillesiyle cezalandırılır.
AK Parti, karşısına çıkarılan tuzak ve engelleri her defasında milletin hakemliğine başvurarak aştı. Bunu da sandık geldiğinde hesabını sorsun, diye sabır ve ısrarla sorunu millete mâl ederek başardı.
Muhalefetin aradığı çıkış yolu, AK Parti'nin geçmiş tecrübelerinde var. Uzakta aramaya ne gerek.