Malumunuzdur; halkın iktidarı AK Parti, halktan görünsünler diye kılık değiştirterek sokağa ekip çıkardı çıkaralı ben de fırsatları değerlendiriyorum.
Hafta sonu, tebdilikıyafetle halk kılığında bu kez Kırklareli'deydim.
Papazın Evi'nde akşamlık atıştırırken duydum; yöre ahalisi "aç yatarım ama yorgun yatmam" felsefesiyle yaşarmış.
Yanlış anlaşılmasın; üşengeçlikten ya da çalışmayı sevmediklerinden değil, ilke gereği yani. Yorulacak kadar çalışmamak gibi bir prensipleri var.
Köy kahvesine kadar gidip oturdum. İktidarın sosyal yardımlarından pek memnunlar. Meşrebe de uygun. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan rahat yaşatacak bir gelir sağlıyor. Köyden örneklerini özenerek, içleri giderek anlattılar.
Sosyal destekler, hiçbir geliri ve güvencesi, hatta emekliliği bile olmayanları ağa gibi geçindiriyormuş. Taş atıp kolun mu yoruluyor, havadan gelen para. Köydeki garibanın ağız suyunu akıtmaz mı?
Üstelik zor zaman, dış güçler saldırıyor, varlık-yokluk savaşındayız. Ekonomik bağımsızlık için Hülya Avşar, Serdar Ortaç gibi isimler aç yatmaya hazır. En karnı toklarımız; yiyecek ekmek bulamayanları, gerekirse kuru ekmeğe, yarım simide talim etmeye çağırıyor...
Siz yorgun yatmamak için aç yatmaya dünden razıysanız vatan için aç yatma çağrılarına haydi haydi uymaz mıydınız?
Herhalde iktidar, bu köyden tulum çıkarır diye düşündüm. Muhtara sordum, kazın ayağı pek öyle çıkmadı. Yüzde 70'e 30, durum iktidar aleyhineymiş.
Muhtar, hane hane sayarak hesaplayıp dağıttı oyları.
Şehirdeki gözlemlerimle örtüşen bir de analiz dinledim ki, tebdilim şaştı.
Sosyal desteklerden kendisi ve etrafı yararlanan, iş ve imkana kavuşan kesim; değişim olsun istemezmiş. AK Parti oylarının bir seviyede tutunması ondanmış. Fakat kötü yönetim ve zorlaşan hayat şartları sebebiyle oyları, oradan yukarı da gitmezmiş.
Düzene midesinden bağlı sanatçıların atıp tutmalarına ise çok bakmamak lazımmış. Lafa gelince mangalda kül bırakmaz ama icraata gelince tersini yaparlarmış.
Ne açı; yağlı lokmasız dahi yatmadıkları, kuru ekmekle soğana da kalmadıkları gibi... Çoğu, iktidara oy filan da vermezmiş. Gerçek duygu ve kanaatleriyle konuşmadıklarını, rol kestiklerini bilmeyen mi varmış! İktidardan başka...
İki köy ve şehir merkezindeki iki lokantada halkın nabzı, yaklaşık böyleydi. Nabza göre şerbet vereceklere duyurulur.
İktidarın halk ekiplerine katkı babından bir notum da şu olsun:
Yerli ve millici geçinen sahne şöhretlerinin; halkçı iktidarın gözüne halka rağmen nasıl girdiği, köy kahvesinden görünüyor artık. Kendileri pişirip kendileri yiyorlar, etki ve inandırıcılıkları kaybolmuş. Büyü bozulmuş, göz boyayamıyorlar. O ucuz popülist şovlara yağdırılan ödüllere yazık.
YAŞAR KAPLAN NİYE GURBETTE ÖLDÜ?
Yeni Şafak, "İslamcı edebiyatın 1980'li yıllardaki ünlü isimlerinden" diye bahsediyordu. Yazar ve çevirmen Yaşar Kaplan, Almanya'da hayata veda etti.
Bu Meydan dergisini çıkarmaya başlamıştı, 80'lerin sonuydu. Üsküdar'daki dergi bürosunda tanışmıştım.
Kitaplarından yargılandı, Demokrasi Risalesi'nden hapis yattı. Kalemi, keskin ve sansasyoneldi.
"28 Şubat döneminde, hakkında açılan davalardan dolayı Almanya’ya gitmek zorunda kaldığı" hatırlatılıyor.
2001'de yurt dışına çıkmış. Gurbette, vatan hasretiyle bu dünyadan göçtüğünün altı çiziliyor.
Fakat ardından içlenip gözyaşı döken iktidar medyasında, son 21 yılını neden memleket özlemiyle geçirdiği sorulmuyor, sorgulanmıyor.
Dokunulmaması için illa katil, organize suç şebekecisi, çeteci mi olması gerekiyordu?
Özel düzenlemeler, özel yargı süreçleriyle davalarının düşürülmesi ve kanun önünde ayrıcalık tanınması için, elinde kalem değil silah mı tutmalıydı?
Cinayet işleyen, bir yılda sokağa salınırken 'ahmak' lafından İmamoğlu'na 2 yıl 7 ay ceza verilip başkanlığının düşürülmesini savunanlardan çok şey mi bekliyorum?