Bingöl'deki evimiz, Afatlar Mahallesi'ndeydi. 1971 depreminden sonra, 3 katlı afet konutları burada inşa edilmişti.
Halk ağzında Afatlar, resmi adıyla Kültür Mahallesi hâlâ Bingöl'ün en kalabalık semtidir.
Bingöl, 2003'te 6.4'le bir daha yıkıldı. Ve bugün yine deprem tehdidi altında. Prof. Naci Görür başta olmak üzere, yer bilimciler bas bas bağırıyor; "Karlıova'ya dikkat, sırada" diye.
6.9 büyüklüğündeki 71 depremine, annemle babam köyde yakalanmış.
Haftasonu ziyaret ettiğimde o günleri tekrar anlattırdım.
Merkeze bağlı iki dağ köyünden bizimkiler. Araları, at ile yarım saat.
Babamların köyü Şenik'teler. Akşam üstü sallanıyorlar. Evler hasar görüyor ama büyük yıkım yok. Birkaç ev çöküyor. Geceyi dışarda geçiriyorlar.
Ertesi gün anneme acı haber geliyor. Köyleri Çan'da 40 ölü var. Enkaz altında kalanlardan biri de 13 yaşındaki kız kardeşi Necla.
Necla'nın cenazesini defnetmeye gittiklerinde, Çan'da afet çadırlarını kurulmuş buluyorlar. Daha cenazeler defnedilmeden askerî helikopterle getirilmiş, kurulmuşlar.
Annem, tepelerinden vızır vızır helikopterlerin uçtuğunu söylüyor. Ekmek, battaniye gibi acil yardımları getirip köylerden yaralıları alıyorlarmış.
Definden sonra babamların köyüne geri döndüklerinde yine çadırları hazır görmüşler.
Damların altına, hasarlar onarılıncaya dek 8 ay bir daha girememişler. Her haneye bir çadır yetiştirilmiş. Yıkılan hanelerin yerine ise barakalar kurulmuş.
Türkiye, imkan ve kabiliyet olarak eski Türkiye değil. Çok daha etkin koordine olup yardıma koşabilecek kapasitede bugün.
99 depreminde bile 71'in Türkiye'si değildik.
Yine de "devlet çöktü, halk sahipsiz, iktidar enkaz altında kaldı, Başbakan deprem bölgesine gidemedi, devlet bir hafta haber alamadı" diye anılıyor o felaket.
Bugüne kıyasla daha kötüydü demeye, 99'daki afet yönetimi sık sık hatırlatılıyor.
Gerçek öyle miydi? 99 depremine müdahaleyle ilgili ezberlenmiş, doğru sanılan yalanlar tekrar edilince videolar, ilgili haber ve fotoğraflar dolaşıma sokuldu. Öyle demiyorlar.
Başbakan Ecevit ilk gün deprem bölgesine gitmişti. Adapazarı, Yalova ve Gölcük'e uğramış, koordinasyon merkezinin önünden TRT'ye konuşmuştu. Dönerken helikopterine yaralılar almış, ertesi gün de İzmit'e gitmişti. Bakanlar sahadaydı.
Babam, 71'de de yardımların gecikmesinden şikayet edildiğini söyledi.
"İlk gün de imdada yetişseniz, afeti imkanlar nispetinde başarılı da yönetseniz afet, afettir; eksiklik de şikayet de olur" demek istiyordu.
Haklı. Yer demir, gök bakır kesilmiş. Evleri, insanların başlarına yıkılmış. Canlar kaybedilmiş. "Devlet nerede kaldı, yardımlar nerede" denilecek mutlaka.
Fakat her afette bunlar duyulur diye, afet yönetiminden afet yönetimine bir fark olmadığı sonucuna mı varacağız?
Tanıklıklar böyle, yorum sizin.
BARZANİ'YE TEŞEKKÜR YOK MU?
Twitter'da, Independent Türkçe'den Cihat Arpacık anımsatıyordu.
Yeni Şafak, 24 Ağustos 1999 günü "teşekkürler yabancı" manşetiyle çıkmıştı.
Manşette şöyle yazıyordu:
"Teşekkürler yabancı... Acılı günümüzde koşup geldiğin, acımızı paylaştığın, bir umudu canlandırmamıza yardım ettiğin için, her nereden geldiysen ve nereye gidiyorsan, teşekkürler..."
Maraş depreminde ise dünyaya teşekkür, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'ndan geldi.
Çavuşoğlu, "dost kara günde belli olur! Şükranla" notuyla 6 dakikalık bir video paylaştı.
Fakat videoda, yabancı yardım ve kurtarma ekiplerine kendi dillerinde tek tek teşekkür edilirken Barzani yönetimi ve Kürtçe yer almıyor.
Oysa Kürdistan Bölgesel Yönetimi; arama kurtarma timleriyle, vincinden kepçesine iş makineleri ve acil insani yardımlarıyla ilk koşanlardandı.
Oldu mu şimdi, büyük ayıp!