128 milyar doların nerede olduğunu sorunca iktidar önce kızdı. Sonra o paranın kaybolmadığını, yerinde durduğunu ama kılık değiştirdiğini, daha sonra da yer değiştirdiğini söyledi.
Kayıpları aramaya başlayınca sizin de aklınıza gelmiştir: Peki 3Y nerede?
Arama ilanı verilecekse sırada daha çok kayıp var.
Onlar da tebdil-i mekanda ferahlık bulmaya mı gitti, tebdil-i kıyafetle kimliklerini gizleyip hafiyeliğe mi çıktılar?
3Y'nin akıbetine bu gözle bakınca mesele aydınlanıyor. Üçünün de bir yere gitmediğini, gözünüzün önünde durduğunu görüveriyorsunuz.
AK Parti, 3Y dediği yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele vaadiyle iktidara gelmişti.
Ticaret Bakanlığından yeni ayrılan Ruhsar Pekcan'ın dosyası kabardıkça kabarıyor.
Son olarak kendisine bağlı gümrüklerde şirketine vergi avantajı ve devletten hatırı sayılır teşvik desteği sağladığı, ev tadilatını da bakanlığa ödettiği anlaşılmıştı.
Şirketinden bakanlığına dezenfektan satın aldırması bile başlı başına yeterdi. Ama Meclis soruşturmasına AK Parti yanaşmıyor.
Parti Sözcüsü Çelik açıkladı, çünkü muhalefetin dediğiyle hareket etmeme hakları var.
Yani bakmayın siz, görüntü aldatıcı. AK Parti'nin yolsuzlukla mücadele azminde bir değişiklik yok, yerli yerinde duruyor.
Aslında yolsuzluklarla, haksız kazançla, görevi kötüye kullanma ve çıkara alet etmelerle çok güzel mücadele edecekler. Ancak muhalefet şeytanı işin içine karışarak engelliyor, dürterek bırakmıyor.
Pudra şekerci Genel Merkez Büro Elemanı, AK Parti'ye 3 bin lira maaş için değil çıkar temini için, kapılar açılsın diye girdiğini itiraf etmişti. Ama o da muhalefete takıldı.
AK Parti, muhalefete uymamak için hangi kapıların açıldığını, hangi çıkarların sağlandığını, içkiyi kokaine ve dahi suluyu kuruya kattıran değirmenin suyunun nereden geldiğini soramıyor, savcıya polise sorduramıyor.
Hep muhalefet yüzünden, yoksa iktidara kalsa haramzadelerin burnundan fitil fitil getirecek.
E yoksullukla mücadele deseniz, o irade de yer değiştirdi, kaybolmadı ki...
AK Parti, yoksullukla mücadele sorumluluğunu, Diyanet hutbeleri aracılığıyla devletten millete devretti. Artık, sadaka ve zekatlarla birbirine halk bakıyor, sevabını da halk kazanıyor.
Birbirine göz kulak olan toplum düzenine, devlet de destek ve teşviğini esirgemiyor. En son, tam kapanmada esnafa devlet desteği olsun diye çek yasası yetiştirildi.
Devlet, vatandaşın birbirinden alacağını erteledi. Parası çıkışmayan borçlu çekini ödemeyecek, o rahatlayacak. Altta kalan alacaklı ise yanacak. Fakat ona da devletten birer çuval patates ve soğan hibesi var.
E insaf, kör olmayın da görün bu yoksullukla mücadeleyi!
Yasaklarla mücadeleye gelince...
Ona ayrı başlık açtım, aşağıda.
Ferman buyurma yetkisi
Eskiden sadece kanunla, Meclis tarafından yasak konabiliyordu.
Artık tek imzalı Cumhurbaşkanı kararı, kararnamesi bile gerekmiyor. İçişleri Bakanı sözlü, Emniyet Genel Müdürlüğü yazılı talimatla kanunda yer almayan yasaklar koyabiliyor.
Bakınız; 'tam kapanma boyunca sağlığa zararlı içki yasağı' ile 'polis müdahalesini cep telefonuyla çekme yasağı'.
Polis ne yapacak da kimse görmesin isteniyorsa artık...
Hepsi, halkımızın Anayasa'daki 'demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti'nde yaşaması için.
Taha Akyol pazar yazısında hatırlattı; bütün yetkileri Yıldız Sarayı'nda toplayan Sultan Abdülhamid devrinde bile kanunlar, Danıştay'dan geçiyordu.
Padişahın ferman çıkarma yetkisi dahi denetim altına alınmıştı.
Kanun yapma tekeli Meclis'e geçtikten sonra da Meclis, denetimsiz bırakılmadı. Cumhurbaşkanının veto ile iade, yargınınsa Anayasa'ya uygunluk açısından iptal etmek gibi denetleme yetkileri var.
Kanun koyucu yasama organı bile kanun uygulayıcı yürütme ve yargı erklerinin denetimine tabiyken yürütmenin denetimsiz kalması düşünülebilir mi?
Çek yasası, ayaküstü ve başa buyruk hazırlandığı için ticari hayatı kilitledi. İlk kez bir kanun, önce Bakanlık duyurusu ve ardından Resmi Gazete'de tebliğ yayınlanarak düzeltildi. Meclis'in tekelindeki yetkiyi idare kullandı.
AK Parti'nin, yasaklarla bu denetimsiz mücadelesinin nasıl süreceğini merak ediyorsanız, gözünüzü tam açacak bir eser var.
Taha Akyol'un muazzam bir emek ve birikimle kaleme aldığı son kitabı: "Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca/Otoriter Demokrasi: 1946-1960".
Tek partiden çok partili sisteme geçiliyor, iktidar CHP'den Demokrat Parti'ye el değiştiriyor. Ama muhalefetteyken kuvvetler ayrılığını savunanın, iktidardayken kuvvetler birliği istemesi değişmiyor. Denetimsiz ve muhalefetsiz tek kuvvet olma hevesi değişmiyor.