Tabii ki pazar gecesi yapılacak programdan bahsediyorum. Hemen “Program” çok düşük profilli olmadı mı, diyeceksiniz. “Kapışma” var “Münazara” var, “Düello” var.
“Şişede durma” sözünü, programda adayların İstanbul için projelerinden bahsetmesi, karşılıklı centilmenlik içinde hareket etmeleri ve kavga – gürültü olmadan geceyi tamamlamaları çerçevesinde ifade ettim.
Öyle olur mu?
İşte o, bu formatın sıkıntısız işlemesi ile mümkün, ama tecrübe ile sabittir ki siyaset karşılaşmalarında bir cümle, bir ima, bir geçmiş sorgulaması, bir sataşma…. Bizim Cafer Marangoz’un tanımlamasıyla “Tutuşma teorisi”ni devreye sokar.
Hem bir de “Bakalım herkesin beklentisi sakin, uslu, barışçıl bir program olmasından yana mı?” diye sormak lazım.
Reytingler, kavgalı ortamlarda yükselmiyor mu? Programlara sırf reytingler yükselsin diye, bir – iki tane kavgacı eleman çağrılmıyor mu? Ve bu ortamda söz gelmesi için “Uslu” duranların karnı ağrımıyor mu?
Demek ki “Kavga”nın alıcısı daha çok. Taraftarlar da “Düşük profil”i sevmezler. Cevap verilmesini isterler. Kavgacılık negatif algı oluşturabileceği gibi “Düşük profil” de negatif algı oluşturur. Aradaki dengeyi bulmak sorundur ve o sorun kolay aşılmaz.
Hani denir ya, demir gibi sinir gerektirir. “Öfke kontrolü” onun için her insan için sorundur. Öfke, insanlar kendilerine hakim olamadıkları için kontrolü zor bir duygu patlamasıdır.
Neyse şimdi ekipler, kendi aktörlerini ve karşı aktörü okuma yarışındadırlar.
Tayyip Erdoğan’ın ilk zamanlarında rakip dünyalar, “Damarına basıldığında öfkesini kontrol edemeyeceği” tespitine oynarlardı.
Güncel konuya gelince…
Binali Yıldırım bilinen bir isim. Sakin tabiatlı. Sakin konuşuyor. Yer yer sesini yükselttiği de oluyor meydanlarda. Ama kendine hakimiyeti çok daha belirgin.
Ekrem İmamoğlu sürpriz bir isim. Daha önce onun için “Çalışılmış, kendi üzerinde çalışmış” ifadesini kullanmıştım. O yönü, “sinirleri alınmış, zorlamalar karşısında kendisini tutan vs..” gibi bir İmamoğlu portresi koydu ortaya.
Ama, bu iş de şişede durduğu gibi durmaz. Siyaset arenası, arenadır tam anlamıyla. Formatlanmış halinizle kalmanız kolay değil, belki mümkün değildir. Ananız, babanız, çoluk-çocuğunuz, sülaleniz, gelmişiniz geçmişiniz hedefe konur ve patlarsınız.
Bir süredir İmamoğlu her yönden silkeleniyor. Bir pot kırsın, bütün pozitifleri negatife dönsün, isteniyor. Normal. Bu beklenir. İktidar medyası dün üç – beş koldan “İmamoğlu yalancı” temasını işlemiş. Bu işlerde her kesim için bel altı vuruşlar da olağandır. Ahlak naiftir, “Ahlak duyarlılığı” “ahlakçılık” haline getirilip en kural adamları tarafından bile yadırganır.
Çetin bir gece olacaktır Pazar gecesi.
“Projeler”in konuşulması söz konusu olduğunda herkes “Şu fasıl bir geçilse” diye bakacaktır.
“Salvo”lar beklenecektir.
İmamoğlu mutfağının 17 yılı Ak Parti’ye ait olan 25 yıllık İstanbul sürecini sorgulayacağı, bunun içine “İstanbul’a ihanet ettik” sözünün gireceği açıktır. “İsraf” zaten konuşuluyor, 18 günlük başkanlıkta dosyalananların geceyi hareketlendireceği de beklenmelidir. Binali Yıldırım İstanbul’ adaydır ama, 17 yıldır Ankaralıdır da… Yani merkezi yönetimin içindedir. Dolayısıyla hesaplaşma boyutu Ankara’ya kadar uzanacaktır.
Cumhurbaşkanı tartışılacak mıdır? Bu seçimde meydanlarda az görünüyor olmasına rağmen tartışma zeminine gireceğini sanıyorum. Tabii ki İçişleri Bakanı ile birlikte “Tüm devlet”le yarışan bir İmamoğlu silüeti çizilmek istenecektir.
31 Mart’ın iptali bir tartışma alanıdır. Böyle onlarca kritik alan söz konusu Pazar gecesi buluşması için.
Sizce pazar akşamı gözler daha çok kimi izleyecektir?
Bence İmamoğlu’nu.
Neden?
Çünkü İktidar cenahı için onun düşmesi gözlenecek, İmamoğlu cenahı için ise, göstereceği başarı.
Binali Bey, bir – iki künde atarsa İktidar cenahının “Oley!” sesleri etrafı çınlatacak, İmamoğlu röveşata yapar, fileleri dalgalandırırsa muhalif dünya ayağa kalkacaktır.
Herkes biliyor ki seçim hiç kimse için çantada keklik değildir. İktidar, 7 haziran – 1 kasım sürecinde olduğu gibi “Giden”i almaya çalışıyor, işin zorluğunu biliyor. Muhalefet kesimi ise, sürpriz bir şekilde elde edilmiş olanın “Elden gitmemesi” sancısını yaşıyor.
Pontus- montus tartışılır mı o gece, Kürdistan – Lazistan tartışılır mı, “Ökümenik Patrik” gündeme gelir mi? Bunların hepsi olur. Ve bunların hepsi, bıçak sırtı işlerdir. Sonunda kime ne getirir, bilinmez. En küçük oy kümesinin sonuç belirlediği bir zeminde küçük kaymalara yol açacak gaflar, dil sürçmeleri, mimikler – jestler…. Anlam kazanacak.
İki aday sırat köprüsüne doğru ilerliyor. Kim düşecek kim geçecek, adaylarla aynileşenlerin kalbine dikkat etmesinde yarar var.