Sinan Ateş cinayetini çözmek

Ahmet Taşgetiren
Üzerinden bir yıl geçti. Ülkü Ocakları eski başkanı idi. Güpe gündüz, Ankara’nın göbeğinde katledildi.

Dosyaya giren bilgileri, T24’ten Asuman Karaca geniş biçimde kamuoyu ile paylaştı. Haber hakkında soruşturma açıldı.

Haberin boyutları bilinenlerin çok daha detaylı boyutlarını ortaya koyuyor. Ama bu bilgiler ortaya çıkmadan önce de “iltisaklar” belli idi. Sinan Ateş’in annesi, kız kardeşi, eşi “Her şey ortada” diyorlar ve adres gösteriyorlar.

Normalde bu işin peşini Ülkücülerin, dolayısıyla MHP camiasının bırakmaması beklenir. Ankara’nın göbeğinde bir eski Ülkü Ocakları Başkanı öldürülecek de, ülkücüler ve MHP sessiz kalacak, olacak iş mi?

Ama, garip olan şu ki, cinayet zanlıları arasında ülkücü diye bilinen isimler var, o ülkücü isimlerden birilerinin bir MHP milletvekili ile süreç içinde teması var. Daha ilginci, ülkücü camia Sinan Ateş’e sahip çıkmıyor.

Dosyaya giren bilgilere bakıldığında cinayet zanlıları arasında “Sinan Ateş’in ipinin çekildiği, kaleminin kırıldığı” ve o yüzden infaz sürecinin başladığı yolunda konuşmalar olduğu görülüyor.

Yani demek ki, “Bir yerler” var, orada “birilerinin infazına karar verilebiliyor”, o kararlar birilerine iletiliyor, görevlendirmeler yapılıyor, “Devletin içine bile uzanılarak” bilgiler toplanıyor, sonunda infaz gerçekleştiriliyor. İnfazdan sonra susmak gerekiyorsa susuluyor, konuşmak gerekiyorsa konuşuluyor.

Şu okuduğunuz paragraf, Türkiye’yi yönetenler için sarsıcı bir muhteva taşımıyor mu?

Bir kere Sinan Ateş, ülkücü camia içinden biri. Sonuçta o katledildiğine ve cinayete karışanlar da o camia ile bağlantılı insanlar olduğuna göre, içerde bir şeyler oldu ve o sebeple infaza karar verildi, demektir.

O zaman içerde, bir insanın, dün başkanınız olan insanın infazına karar vermeye yol açan bir iş olmalı ve o işin “infaz gerekçesi!” olabileceğine karar verecek bir yapı olmalı, değil mi?

Diyelim sol örgütlerde ya da PKK’da, bu tarz “iç infazlar” olduğunu biliyoruz. Dostoyevski Cinler isimli romanında, 1917 Devrimi öncesindeki komünist örgütlenmelerde bu iç infazlara temas eder. Lider karar verir ve infaz gerçekleşir. Örgütün diğer elemanları da, infazın sosyalist devrim gereği gerçekleştiğini içlerine sindirirler.

Benzeri iç infazlar, geçtiğimiz yıllarda PKK içinde de defalarca haber olmuştur. Orada da Kandil’in patronları ya da cezaevine düşmeden önce Abdullah Öcalan, gerekçesi kendilerinden menkul birçok “örgüt suçu”nu infazla cezalandırmışlardır!

Sinan Ateş cinayeti, çok açık bir “örgüt içi infaz” niteliğinde gözüküyor. Niye oldu bu? Kim karar verdi infaza?

MHP’nin bir lideri var. Belli ki sayın Bahçeli, “Ülkücü camia”nın da lideri konumunda. Sayın Bahçeli’nin, epeyce bir zamandır, iktidarın da etkili bir paydaşı olduğunda kuşku yok. İktidarın Ak Parti kanadının, bu arada tabii ki sayın Cumhurbaşkanı’nın, iktidar paydaşlığı olmasa dahi, ülkeyi yöneten kadrolar olarak, bu cinayetin irtibatlarını – iltisaklarını ortaya çıkarma konusunda azami hassasiyeti göstermeleri gerekirdi. “İktidar paydaşlığı”nın ise, cinayet üzerinde yeterince hassasiyet gösterilmediği ölçüde problem haline geleceği açıktır.

Bir de, cinayet zanlılarının, mesela devlet içinden birileri ile işbirliği söz konusu ise, bu işbirliğinin nasıl, hangi boyutta gerçekleştiğinin araştırılması “Devlet içinde paralel yapı” gerçeğiyle tanışan Türkiye için hayati önem taşır. Bu yapılanma Emniyet içinde, Yargı içinde, daha genelde güvenlik birimleri içinde gerçekleşmiş ise, bu daha da sıkıntılı bir durumu ortaya çıkarır.

Sinan Ateş’in ailesi, acısını içine gömüp köşesine çekilmedi. Onlar belli ki camiayı iyi tanıyan insanlar ve evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin, yeğenlerinin neye kurban gittiğini, hangi kalleş kurşunun hedefi olduğunu, infaz kararını kimin verdiğini ortaya çıkarmak istiyorlar.

Şu ana kadar “Devlet, devlet, devlet, dediler, devlete güveniyoruz, devlet açığa çıkarsın”

Bu ailenin, MHP ve Ülkücü Camia tarafından da tanındığı açık. Belli ki dosya kapanmaz. “Devlet” her kim ise, bu cinayeti aydınlatmalı. Varsa bir “Paralel yapı” onu ortaya çıkarmak da, herhalde bu noktada ağzı en çok yanmış olan sayın Cumhurbaşkanı’na düşer. Bence iş ciddiye alınmalı. Olay MHP ile alakalı bir “iç mesele” olarak da görülmemeli, “Paydaşlık” kaygısına da heba edilmemeli. “Bu iş belalı bir iş, buna bulaşmayalım” biganeliği içinde olunmamalı. “Devlet, devlet, devlet” diyor aile… Ailenin “Devlet”e güveni sarsılmamalı.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (59)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.