Evet, İstanbul sonuçları merak ediliyordu, herkes, seçimin en kritik alanının İstanbul olduğunda hem fikirdi, iktidar cenahı, daha doğrusu Erdoğan, Türkiye’yi dolaşırken (53 ile gitmiş kendi ifadesine göre) aklında İstanbul vardı ve Anadolu seçmeninden İstanbul için telefon etmelerini istiyordu.
İstanbul olmadı, daha doğrusu İmamoğlu İstanbul’u hem de en son 800 bin küsur olan oy farkını Murat Kurum’a, hatta Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan’a, hatta seferber edilen, içlerinde Dışişleri, İçişleri, Adalet bakanlarının bile yer aldığı 17 Bakan’a karşı 1 milyona çıkararak elde tuttu, Ankara banko idi, nerede ise Mansur Yavaş Ak Parti adayı Turgut Altınok’u ikiye katlayarak kazandı, İzmir’i, zorlansa da alacağı zaten belliydi, ama evet CHP’nin Türkiye birinciliğini Ak Parti’den alacağı, hele Özgür Özel gibi, CHP’de yönetimi yeni üstlenmiş birisinin önderliğinde alacağı, CHP dünyasının bile ümit ettiği bir şey değildi.
Rakam net: CHP yüzde 37.68, Ak Parti yüzde 35.54… Rakamlar, itirazlarla üç aşağı beş yukarı oynayabilir, ama belli ki, milyonlarca oy içinde şu ana görüntü değişmeyecek.
CHP sahil kentlerinden Anadolu içlerine, Karadeniz’e doğru uzandı. Siyaseti ve Türkiye sosyolojisini takip edenler bunun anlamını bilir; bu, modernleşmeyi temsil eden sahil kentlerinden muhafazakârlığı – milliyetçiliği temsil eden Anadolu içlerine ya da İç Anadolu ve Karadeniz’e uzanması, bir başka ifadeyle “CHP’ye gidebilen el” sayısının artması demektir. Bu sonuç, CHP’de Kılıçdaroğlu’nun geliştirdiği “Helâlleşme” çizgisinin “Oralar”a doğru yönelişinin sonucu mu, yoksa “Oralar”ın CHP’ye yönelişinin mi, bu, hem CHP’nin hem “Oralar”ın değerlendirmesi gereken bir husustur.
CHP’nin ulaştığı bu oy oranı, ona illerin yerel yönetimini vermesi anlamına da geliyordu. Haber sitelerinin “CHP Yerelde iktidar” başlığı atması anlamsız değil.
Özgür Özel de, İmamoğlu ve Yavaş gibi diğer sembol isimler de gece yaptıkları konuşmalarda zaferin taşkınlığa yol açmaması için uyarı üstüne uyarıda bulundular. Özgür Özel’in neticeyi, yüzde 25’ten yukarı çıkamayan CHP için, “Cam tavanı tuzla buz etmek” diye niteledikten sonra “CHP için başlangıç” olarak sunması, “Veren millet alır da…” gibi bir yaklaşımı saklı tuttuğunun ve “Büyüme yolu”na çalışacağının da işareti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Partili” hüviyetini abartarak sürdürdüğü seçim kampanyasından ve ortaya çıkan rakamlar yüz güldürmemesine rağmen balkona çıkmaktan imtina etmeyerek sonucu “irtifa kaybı” olarak niteledi. Erdoğan’ın pek alışık olmadığı bir balkon konuşması idi bu. Yenilgiyi yumuşak ifadelerle kabullendi. Kimileri birkaç gün konuşmaz beklentisindeydi. Ama o beklenti kendisi açısından çok daha sarsıcı olurdu. Çünkü halen yönetimin başındaydı, kaybedilen bir yerel seçimdi, ülkeyi yönetecekti, önünde 4 yıl vardı, ekonomi müthiş kırılgandı, morali bozulmuş bir Erdoğan görüntüsü taşınmazdı. O yüzden balkona çıktı, konuştu… Karşısında Saraçhane’de İmamoğlu’nu dinleyen coşkulu kitle yoktu. Kendisinin ümide ilişkin sözleri de zorlama bir heyecan içeriyordu.
“Metal yorgunluğu” Erdoğan’ın, geçtiğimiz dönemde kendisinin görevden aldığı belediye başkanları için seslendirdiği tanımlamalardı. Bu seçim kaybı, kimin metal yorgunluğunun izlerini taşır, her halde iktidar cenahı bunun değerlendirmesini yapacaktır.
Seçimlerde Yeniden Refah’ın “yıldız parlaması”ndan bahsetmemek haksızlık olur. Urfa ve Yozgat gibi iki ili aldılar. Toplam 53 belediye kazandılar… Oyları 14-28 Mayıs’ın iki katına (yüzde 6 küsur) çıktı. Tabii ki başarıdır bu. Soruluyor: Bu başarı nasıl elde edildi, bu oylar nereden geldi, bu tırmanış daha da gelişir mi? Alınan oyların bir kısmının “Erbakan hatırası” ile bağlantılı olduğu belli. Orada Saadet’le temsil edilen bir itiraz hep oldu, Fatih Erbakan “o alan bana babamdan kaldı” gibisinden bir hamle ile orada zemin tuttu, süreç içinde de, Ak Parti’nin “Milli Görüş zemini”nden aldıklarını almaya oynadı. Muhafazakâr kitlenin ve kötü ekonominin mağdurlarının beklentilerini, muhalefet dilinin rahatlığı ile Ak Parti’den daha güçlü seslendirebildi ve bir çekim merkezi oldu. Daha yükselebilir mi? Ak Parti’deki erime potansiyeline paralel bir büyüme potansiyeli bulunduğu açık. Kitleler de duygu zemininde yol aldıkça o sese ilgi yoğunlaşması olabilir.
Seçimin en problemli yanı için de bir şey söylemek gerekirse, “Taşıma oylar” olduğunu ifade etmek lazım. 200 oy farkıyla seçimin kazanıldığı, kazanılacağının ölçülebildiği bir ile siz “Güvenlik görevlisi” gerekçesiyle 1000 (bin) kişi gönderiyorsanız, “Kayyım düzeni”ne yeni bir çehre kazandırıyorsunuz demektir. Bu kayyım düzeninden kurtulamıyor ve “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” mantığı ile her şeyi meşrulaştırıyorsanız, özürlü bir demokrasiye razı oluyorsunuz demektir. Bu seçimde bu yapıldı. Buna rağmen en son adı DEM olan siyasi hareket Doğu – Güneydoğu illerindeki sandıklarda kendi renkleriyle arzı endam edebildi.
O işin çözümü için başka akıllar bulmak lâzım. Orada da mı bir yorgunluk var Ak Parti’de nedir? Yoksa MHP yorgunluğu mu bu?
Cumhur İttifakı bu seçimden sonra daha sancılı hale gelecek, İyi Parti ve Meral Akşener yüzde 3.7 oy oranı ile ciddi sarsıntı yaşayacak, bunlar da seçimin başka sonuçlarından diyelim ve bugün bu kadarı yeterli olsun…