Bu yazıyı “Partili olarak Erdoğan…” şeklinde düşünmüştüm. Erdoğan’ın il kongrelerindeki üslûbu sert polemikler içeriyordu. Muhalefet de mukabele-i bil misil niteliğinde cevaplar yetiştiriyordu. Ne seçimler sonrasındaki iktidar adına “yumuşama”dan ne de muhalefet adına “Normalleşme”den eser kalmıştı. Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan da siyaseti “partili” olarak yürütmekten memnundu.
Vatandaş mı?
Kimi siyaseti bu formatta kabullendiği ve belki de iktidar cenahında işi iyi olduğu için, kimi ise derdine yandığı için sessizdi.
Bunları düşünürken birden “Colani profili”nin oluşumu ve Türkiye’ye yansıması dikkatimi çekti.
Siz de ilginç bulmuyor musunuz HTŞ liderinin bizdeki Cumhurbaşkanlığına denk gelen pozisyonunda ondan beklenen özellikleri ve onun sergilediği siyaset tarzını?
Artık Colani ile ilişkilerimiz biliniyor. Belli ki yeni bir ilişki değil ve belli ki bu göreve bizim, belki daha çok Hakan Fidan’ın mentörlüğünde hazırlanmış.
Biz Colani’ye neyi telkin ediyoruz?
-Aman ha, diyoruz, Suriye, evet çoğunluğu Sünni Müslüman ama, gene de çok renkli, yani çok etnisiteli, çok mezhepli, çok dinli, hatta çok örgütlü bir ülke…
-Toparlayıcı ol. Örgüt (bizdeki karşılığıyla parti) lideri gibi değil, tüm toplumu kavrayan bir dil – tavır bul.
-Dışarıya karşı da keskin tavırlar sergileme. Uzlaşmacılığı tercih et.
-Dürüst ol, sakin ol, uzlaştırıcı ol.
Bize yansıyan “Colani profili” de, bir silahlı örgüt lideri niteliğinde değil. Yani “örgüt lideri” gitmiş de sanki yerine, süzme bir “devlet adamı” gelmiş gibi.
Ne diyor, “Devrim diliyle değil, devlet diliyle hareket edeceğiz.” Bak şuna sen.
Esed hakkında bile şu ana kadar, bizdeki “Esed öfkesi”ne benzer bir dil kullanmadı. Oysa acıyı yaşamıştı, ne söylese hakkıydı. Ama sanki Esed döneminde sessiz kalanları ya da direnişe katılmayanları düşman cephesine koymak istemiyordu.
Suriye’de örgütler var. Geçtiğimiz 14 yılda eli silah tutan bir bölgeyi kontrol altına aldı, yol kontrolü yaptı, belki vergi aldı, ülke zenginliğine el koydu. Misal YPG-PYD.
Şu ana kadar Colani, örgütler için de “somutlaştırarak” bir suçlamada bulunmadı. Sadece “Devlet ordusundan başka silâhlı güç olmayacak” gibi genel geçer bir devlet kuralını seslendirdi.
Colani’nin Türkiye’nin de telkinleriyle “Partisiz bir cumhurbaşkanı” gibi davrandığı görüşüme katılır mısınız?
Belli ki örgütçülüğün içinden gelmiş bu genç adam, “örgüt” ile Suriye’nin yönetilemeyeceğini, ya da çok sancılı bir yönetim gerçekleşeceğini öğrenmiş, içselleştirmiş ve özellikle o vasfın yara almamasına özen gösteren bir kararlılık içine girmiş.
Evet, bunu öğrenmek, öğrenmekten öte içselleştirmek ve daha önemlisi, o vasfın yara almamasına özen göstermek kolay değil. Siyaset içinde kolay değil. Gerilimli bir alan siyaset, onun için de gerilirsiniz. Taraf olursunuz, savunma psikolojisi içine girer ve en iyi savunmanın saldırı olduğu noktasına gelirsiniz.
Colani ne zaman o noktaya gelir ve ondan sonrası Suriye için ne olur bilmiyoruz.
Ben meselâ, Milli Mücadele sürecinde olduğu gibi, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında da toplumsal gerilime imkân vermeyen bir yönetim tarzının gerçekleşmesinin daha sağlıklı olduğunu, bu günlere kadar yansıyan gerilimlerin oralarda bir anlamda “yığınakta” oluşan gerilimlerin ürünü olduğunu düşünenlerdenim.
Ben meselâ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “partili” hüviyetinin onun “toplumsal kapsayıcılığı”nda büyük yara açtığını, bunun anayasadaki “milletin birliğini temsil” hüviyetini de zorladığını düşünenlerdenim. Bana göre bu sayın Erdoğan’ın toplumla ilişkisine de, ülke barışına da zarar veriyor.
Bilmiyorum belki de sayın Cumhurbaşkanı ve çevresindekiler, “Suriye başka Türkiye başka” diye düşünüyorlardır. Suriye için gerekli olan “barışçıl – kuşatıcı- çoğulcu dil”in Türkiye için gerçekçi olmadığını düşünüyorlardır.
Ama sanki barışçıl – kuşatıcı – çoğulcu dil en çok da Türkiye için gerekli. Hani “İç cephenin tahkimi” dediğimiz şey tam da o değil mi?
Colani Suriye’de “İç cepheyi tahkim” için adeta kendi geçmişini resetleyerek yepyeni bir kişiliğe evrilirken, biz neden bunca, yani sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle “2 bin yıllık Devlet aklının rehberliği”ne rağmen iç cephe ateşine odun taşıyoruz?
Kim bilir belki de iktidar – muhalefet, partilerinin siyaset okullarında “Suriye dersleri” diye bir doktora programı açarlar. Colani’nin kurduğu kabinenin neredeyse yarısı siyaset bilimini ve uluslararası ilişkileri Türkiye üniversitelerinde okumuşlar. Demek ki iç siyaset okulları için akademik kadro eksikliği yok.
Colani’nin sınavı, güçlendikçe güç zehirlenmesi yaşamamasında, sistemi kendi otoritesini besleyecek nitelikte tahkim etmemesinde toplanıyor.
ASGARİ ÜCRETTE ASGARİ ARTIŞ
Asgari ücret 22 bin 104 lira olarak belirlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun” diye mesaj attı. Bu, yüzde 30’luk bir artış demek.
Geçen yılın başında belirlenen asgari ücret 17 bin 2 lira idi. Yılın sonuna geldik, enflasyon yüzde 46’ya tamamlanacak gibi. Yüzde 46’lık erime asgari ücretin alım gücünde de o kadar erime anlamına geliyor. Şu an belirlenen asgari ücret erimeyi bile karşılamıyor. Yüzde 16’lık bir peşin açık söz konusu. Yani asgari ücretin geçen yılki alım gücü bile yok yeni belirlenende. 2025 cenderesine giriyor asgari ücretliler ve komşu ücretliler…
Taban, “Suriye zaferi” hengâmesinde bu operasyonu yer, diye düşünülmüş olmalı. Asgari ücret mi Suriye mi? Soğan mı vatan mı? İşveren mi işçi mi?