Muhafazakar bir siyasi kadronun gönlünde “Ayasofya’yı açmak” gibi bir idealin bulunmaması mümkün değildir.
Tayyip Erdoğan ise “muhafazakar”dan daha ötedir ve coşkulu ruh yapısı gereği “Ayasofya’yı açma tutkusu” ile dolu olduğunu tahmin etmek kolaydır.
Demek o günün geldiğine inanıldı ve süreç başlatıldı.
O günün geldiğine “oy hesabı” yüzünden mi karar verildi, eriyen oyların yeniden tahkim edilmesi mi istendi, bunların tamamı “Ayasofya tutkusu” yanında ihmal edilecek yaklaşımlardır.
Bir “Ayasofya davası” vardır, ve muhafazakar gönüller için çok ciddi bir motivasyondur. Çok rahatlıkla “Tayyip Erdoğan Ayasofya’yı yeniden ibadete açmadan siyasi ömrünü tamamlamış olsa idi bu dünyadan gözü açık giderdi” demek mümkün.
Cumhuriyet döneminin iki uygulaması bu ülkenin dindar insanlarını çok yaralamıştır. Bir, Ezan’ın asli hüviyetinden uzaklaştırılması, iki, Ayasofya’nın müze haline getirilmesi.
Bunlar katı laikliğin fırtına gibi estiği dönemlerin uygulaması idi.
18 yıl süreyle ezanlar asli dilinde okutulmadı. Ben, pek çok defa ezanı iktidar zoruyla “Tanrı uludur” diye okumak zorunda kalanların acılı göz yaşlarına tanık oldum.
16 Haziran günü Sultanahmet Camii’nin altı minaresinden birden “Allahü ekber” nidaları duyulunca, tıpkı önceki gün Ayasofya önünde yaşandığı gibi tüm Sultanahmet Meydanını dolduran on binlerce insan göz yaşları içinde secdeye kapanmıştı.
Ve Ayasofya. Dün Yıldıray yazdı, Çankaya’da masada söylenen sözlerin “emir telakki edilmesi” ile başlayan bir süreç elbette “İstanbul Fethi’nin sembolü Ayasofya”yı cami olmaktan çıkarıyor, müze haline getiriyor. 86 yıl olmuş. Sofrada Ayasofya’nın içine “Bizans eserlerinin konulması” talimatı da verilmiş.
Bu karar da çok çok yanlıştı. 86 yıl oldu. Dokunulamadı. Bir yandan altında “Mustafa Kemal’in imzası var” diye, bir yandan “Laik uygulamaların sembolü” diye ve bir yandan da “Müze” uygulaması Batı – Hristiyan dünyasına verilmiş bir “sus payı” gibi telakki edildiği için dokunulamadı.
Tayyip Erdoğan’ın 18 yıldan beri neden “dokunmadığı” üzerinde duruluyor ya, orada da bu hassasiyetlerin devreye girmiş olması tabiidir. Yakın zamanda “Ayasofya açılsın” çağrısına, “Önce Sultanahmet’i doldurun” cevabının verilmesi de, bu işin hassasiyetine, “siyasi boyutu”na işaret edilmesi de bir kaygı taşındığının işaretidir.
Ben hep “Tayyip Erdoğan Ayasofya’nın açılmasını ister” şeklinde yaklaştım tartışmalı günlerde. “Açılsın” taleplerine mesafe koyuyorsa, kimi kaygılar sebebiyledir, diye baktım.
Bugün o kaygılar nasıl aşıldı? “Ya herru ya merru, ip inceldiği yerden kopsun” mu denildi. “Hükümranlık alanımız” sa, “Neden açarak gerçekten hükümran olup olmadığımız ortaya çıkmasın” mı denildi, “Eğer laik uygulamanın gereği olarak bir cami asli hüviyetinin dışında tutuluyorsa, devlet ile millet arasındaki ukde sona ersin, Ayasofya’nın cami hüviyeti iade edilsin” mi denildi….
Bunların hepsi iç ve dış güç değerlendirmesi ile ilgili.
İçerde siyasi tepki yok gibi. CHP bile “Açın gitsin” dedi. Diğer partilerden destek var. Siyaset dışındaki tepkiler de cılız. Dışardan tepkiler var, şu anda göğüslenebilir nitelikte. İlerde, derinden ne olur, göreceğiz. Bu işler bazen “içerde durduğu gibi durmaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Millete Sesleniş” konuşmasının kodlarına bakıldığında muhafazakâr camianın duygu dünyasını bütünüyle kavradığı, hatta “Ümmetin duyguları”nı kavrama niyeti taşıdığı açık. Ne var konuşmada, diye sorulduğunda “Ne yok ki” diye cevaplamak daha doğru. Yahya Kemal, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Arif Nihat Asya, Kudüs – Mescid-i Aksa, Fatih’in, vakfiyesini değiştirenlere lanet okuyan vakıf senedi, gayrı Müslimlerin inanç hürriyetine vurgu, “Ayasofya’yı kapatanların yeni dönemdeki uzantıları” vs… “Ayasofya’nın dirilişi” diye başlayan bir bölüm var ki, o tam bir manifesto… “İslamcı lider dili” bu.
“İslamcılığa ne oldu?” soruları var ya… Bu “Sesleniş”in Türkiye’de de İslam dünyasında da içlerinde islami heyecan taşıyan çevrelerde selamlanması son derece tabiidir.
Tebrik ediyorum. Kutlu olsun. Mübarek olsun.
Ayasofya açılmalıydı. Türkiye o kilidi açarak, en azından örtülü biçimde devam eden hükümranlık hakkı üzerindeki gölgeyi kaldırmalıydı. O kilidi açarak, bir ibadethanenin asli görevine dönmesi sağlanmalıydı. O kilidi açarak, İstanbul’un Fethine vefanın devam ettiği ifade edilmeliydi.
Kilit açıldı. O şeref Tayyip Erdoğan’a nasip oldu. Kutluyorum.
Ayasofya’yı selamlıyorum.