"İdrak” kelimesi kimi zaman “kavuşmak” anlamına kullanılır. O zaman “Ramanazan’ı idrak ettik” “Ramazan’a kavuştuk, eriştik” demek olur. Bu anlamda Ramazan’a kavuştuk. Bekliyorduk, gelmesini istiyorduk, iki ay öncesinden tıpkı Rasulullah Efendimiz gibi ”Bizi Ramazan’a kavuştur” diye duamıza katmıştık, geldi elhamdülillah.
Ama “idrak”in bir de “anlama, akıl erdirme, kavrama” anlamı var. “Orucu idrak” dediğimizde onun gerçek mahiyetini kavramaktan söz ediyoruz. Hani, onun görünen veçhesinden öte bir künhü – derinliği var, onu anlayabilirsek, biz oruca tutunuruz, oruç bizi tutar, demek olur.
Namaz eğilip kalkmaktan ibaret bir spor olmadığı gibi oruç da aç kalmaktan ibaret bir diyet modeli değildir. Yani ibadetlerin beden boyutu var evet ama asıl anlam onların “iç derinliği”ndedir.
“İç derinlik” de insanın Yaratıcı ile oluşacak hukukunda yatıyor. Kim ne derse desin insan kendi kendine var olmadı, var edildi ve onu var eden kudretle bir ilişkisi var. O ilişkinin boyutunu var eden kudretin belirlemesi kadar tabi bir şey yok.
Diyor ki var eden Kudret, Halik, Yaratıcı, Allah…. Nefes aldığın sürece Ben’imle irtibatını koparma. İnsanlık haysiyetin bununla alakalı. İnsan kaliten, bu yanının diri olmasıyla diri olacak.
Her biri “vakitlerle tayin edilmiş olmalarıyla” insan hayatının bir dönemini doldurmakta olan ve mahiyetleri bakımından da zamanın, servetin, sıhhatin kullanımı itibariyle insanın bütün hayatını etkileyen ibadetler, insana Yaratan ile her an birlikte olma idraki kazandırmayı amaçlıyor.
Kur’an’da “Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir” şeklindeki ayet, “O her an sizin yanınızda siz neredesiniz?” sorusunu getiriyor ve ibadetler, insanı Yaratan’la birliktelik idrakine sevk ediyor.
Hadid Suresi 4. Ayetin mealinin tamamı şöyledir: “Gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra bütün bunları hakimiyeti altına alan O’dur. Toprağa gireni de, topraktan çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de O bilir. Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir. Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.”
Ayet bir anlamda “Neyin varsa O’nun yaratması iledir” uyarısını yapıyor, bunun yanında hem “Allah’ın her an bizimle olduğunu” hem de “yapılan her şeyi görmekte olduğunu” bildiriyor.
Namaz bize günde beş kere çağrıya uyup Huzur’a durarak, Huzur’a dururken içimizi – dışımızı temizleyerek, Oruç bize yılda bir ay süreyle yine Yaratan’ın çağrısına uyup adeta bünyeyi rafine ederek, zekatla, kazandıklarımıza bakıp onu Yaratan’ın razı olacağı bir arındırmaya tabi kılmakla, Hac’la, hiç olmazsa ömürde bir kere, insanın en sonunda varacağı mahşer iklimini yaşamakla…
Mahşer iklimi için Kur’an’da “Ve’l emru yevmeizin lillah” tespiti vardır. “O gün emir, hüküm, yargı Allah’a aittir.”
İnfitar Suresi 17, 18, 19’uncu ayetleri birlikte okursak: “Yargı gününün ne olduğunu sen ne bileceksin? Evet, yargı gününün ne olduğunu sen ne bileceksin? Hiçbir insanın başkasına herhangi bir fayda vermeye gücünün yetmeyeceği bir gündür. O gün, emir yalnızca Allah’ındır.”
Elhasıl ebediyete doğru bir akışın içindeyiz. Dünyaya gönderildik ve geri döneceğiz. Yaratan “Bize döndürüleceksiniz” buyuruyor. Evet, zaten binlerce yıldır insanoğlu bu döndürülmeyi yaşıyor.
Öyleyse Namazla, Oruçla, diğer ibadetlerle, bir anlamda “Biz zaten Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz” bilincini kuşanarak, hayatımızın tümünü ibadet duyarlılığı içinde, yani her an Rabbin huzurunda bulunuyormuş hassasiyetiyle geçirerek, ebediyete doğru yolculuğumuzu sürdürmeliyiz.
Orucu idrak, hayatın gerçek mahiyetini idraktir. İş varıp Allah ile ilişkimizi diri tutmaya dayanıyor. Bu, kendi diriliğimizin de idraki anlamına geliyor. Daha önceki bir yazımda şu ayeti paylaşmıştım: “Ey iman edenler! Hayat verecek (diri kılacak) şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Peygamberine uyunuz ve biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer; siz mutlaka O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal suresi, 24)
Bu ayet üzerinde diri bir idrak gayreti sergilememiz gerekiyor. Daha doğrusu her işi diri yapmak gerekiyor. Orucu diri tutmak, namazı diri kılmak, dualarımızı diri yapmak, elhasıl hayatı diri yaşamak…