“Oh be!” demiştim okuyunca, onu yazacaktım. Benim uzun zamandır dile getirdiğim kaygılarım bir İslam alimince çok net ifadelerle dile getirilmişti. Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca’nın Açıkdeniz isimli dergiye verdiği mülakatta.
Şunları söylüyordu:
“Biz şu bedenin sünnetlerini çok seviyoruz da, kalbin sünnetlerini, dilin, aklın, ruhun sünnetlerini ihmal ediyoruz. Öyle olduğu için de, kullandığımız din dilini bir türlü rahmetle buluşturamıyoruz.
“Güç ve iktidar sahibi olmak, bizatihi ümmeti inşa etmenin önüne geçti. Bu da beraberinde gündelik politik ve ideolojik bir şey doğurdu. Bu söylemin kendisi dinin sırtında yüke dönüştü aslında. Ve bu sefer o gücü kaybetmemek bir gayeye dönüştü. Bunun için de en ağır, en hoyrat dil kullanılmaya başlandı.
“Dinin siyasileşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dinileşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir. Bu iki büyük tehlike şu anda dinin sırtındaki iki büyük yüktür. Bu hepimizin dilini de, kalbini de, ilişkilerimizi de etkiliyor. Bütün kutuplaşmaları da bu doğuruyor.
“Pek çok yangında, ölen insanların çoğu acemi itfaiyecilerin hatalarıyla ölürler. Eğer itfaiyeci acemi ise insanları tahliye etmeden önce suyu oraya basar ve insanların dumandan ölmesine yol açar. Aslında acemi olduğu halde kendisine usta itfaiyeci rolü biçip bu ateşleri söndürmek isteyen pek çok âlimimiz, mütefekkirimiz, aydınımız var. Bu nedenle biz dumanda boğuluyoruz.
“Bir adama dindar dendiği zaman aklımıza ilk gelecek şey, âdildir, emindir, ahlaklıdır, dürüsttür olmalı. İslam ümmeti teknolojiyi kaybetmekle üstünlüğünü kaybetmez. Ama ahlakî üstünlüğümüzü kaybettiğimiz zaman biz kaybederiz. Şu anda ahlakî üstünlük noktasında sorunlar yaşıyoruz.”
Bunları paylaşıp soracaktım: Kimler ilgilenmeli bu tespitlerle? Kimler altını çizmeli bu tespitlerin? Doğru veya yanlışlığına dair kimler kafa yormalı? Yanlış ise, kim yanlış demeli, doğru ise, kim buna yol açılan zemini tahlil edip, sorumluları görüp, çareler üretmeli?
Bir süredir islami alanda çalışan ilim adamlarımıza seslenip duruyorum. Benim sesim yetmedi biliyorum, ama işte onların içinden biri -tabii ki cesaret edip- can damarı niteliğindeki şeylere işaret etti. “Ahlaki üstünlük noktasında sorunlar yaşıyoruz” diyor bu Hadis alimi… Hadi benim siyasi zeminde “Ahlaki üstünlüğün kaybedildiği” tespitim, ıskalandı, görülmedi, görülse bile tepki ile karşılandı, şimdi ne denecek bu Hadis aliminin tespitine? Ahlakta zaaf yaşıyorsak, başka hangi alanda iddia sahibi olabiliriz ki?
ERDOĞAN - NATO
Evet bunları yazacaktım, daha da yazacaklarım var ancak, gündem müthiş hareketli. Mesela sayın Cumhurbaşkanı Cuma namazı çıkışında Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girme girişimini onaylamadıklarını açıkladı. Gerekçe olarak da “bu ülkelerde Türkiye düşmanı PKK, FETÖ gibi yapıların uzantılarının cirit atıyor olmasını” gösterdi. Alın size yeni gündem. İsveç ve Finlandiya olmadan da NATO’dayız. Amerika dahil, Almanya, Fransa dahil, komşu Yunanistan dahil Cumhurbaşkanı’nın tepki gösterdiği işleri yapıp duruyorlar. Bu durumda İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini veto edebiliriz de, diğer NATO ülkeleri ile ilişkiyi ne yapacağız? Rusya Ukrayna’ya saldırdığında yine sayın Cumhurbaşkanı NATO’nun ve Avrupa ülkelerinin tepkilerini yetersiz bulan açıklamalar yaptı. Şimdi İsveç – Finlandiya meselesinde Rusya’nın tepkisine benzer tavır sergiliyoruz. Bu nasıl sürdürülecek?
YARGI - BUMERANG
Geçmiş yargı uygulamalarını eleştirerek ilerliyoruz. İstiklal Mahkemeleri, Yassıada yargılaması, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat yargılamaları, Ak Parti döneminin önce FETÖ özürlü yargılamaları ardından 15 Temmuz sonrası olağanüstü hal hukuku, ve bugünler…
FETÖ özürlü yargıyı, bizzat Ak Parti yönetimi de dışladı, çünkü bir gün (17 -25 Aralık) ucu kendilerine dokundu. Sonra olağanüstü hal hukuku geldi, KHK hukuku geldi ve artık hukukun siyasetin gözünün içine baktığı dönemler geldi.
Şu an “Güçlülerin hukuku” denecek bu süreci yaşıyor hukuk dünyası. Bu da geçecek. Ve ardından değerlendirmeler yapılacak. Bilen biliyor ki, bu iş bumerang gibidir. Sizin getirdiğiniz hukuk yapısı size karşı uygulanır. Sizin silahınız sizi vurur. Ve denir ki: Sizin yönteminizi, hukuk mantığınızı uyguluyoruz. Bunu ancak dünyaya kazık çaktığını ya da iktidardan hiç gitmeyeceğini düşünenler dikkate almaz. Bakın içerden sesli – sessiz uyarılar yapılıyor. Bence onları dinlemekte yarar var.