“Kandil’den gelen ama montaj ama şu bu…” destek açıklamaları Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyasını gölgelemiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı bu işin montaj olduğunu “itiraf etti” ama, önemli seçmen kitlesinin “itiraf boyutu”nu değil, “suçlama boyutu”nu satın aldığı da bir vakıa.
Onun için Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanı seçilirsem Kandil’i hak ile yeksan ederim” türü açıklamaları, “Kandil gölgesi”ni izale etmiyor.
Orası öyle de bu “Kandil’i hak ile yeksan etme” meselesi kafalara takılmıyor değil. Kılıçdaroğlu’nunki bir vaat. Diyelim Cumhurbaşkanı seçildi, imkanlara bakacak herhalde, devletin imkanlarına, acaba orada “Kandil’i hak ile yeksan edecek” bir potansiyel bulabilecek mi?
Doğrusu bu sorunun mevcut iktidar için de akla gelmiyor olması şaşırtıcı. Kandil bir şeytan yuvası. Orada üretilen fesat, binlerce memleket çocuğunun hayatına mal oldu. Kürt – Türk… Dağa götürülen çocukların hayat süresine dair bilgiler iç acıtıcı… Orta okul – Lise öğrencisi götürüldü dağa ve kısa süre içinde hayatı söndü.
PKK ile mücadele sürecinde can veren askerlerimiz… Annelerin yüreğine düşün kor ateş… Bunları zaman küllendirmiyor, Akil İnsanlar gezileri sırasında yüzlerinden gülümseme kaybolmuş bu annelere tanık oldum.
Evet fesat ocağı var Kandil’de…
Soru şu: Türkiye’nin ordusu ve silah gücü, SİHA’larımız, İHA’larımız, savaş uçaklarımız, son yıllarda yurt dışı askeri operasyonlar yapan istihbarat birimlerimiz, 1980’lerden beri ülkemizi tehdit eden bu fesat ocağını ortadan kaldırmaya yetmiyor mu?
Kandil’i de yok et, YPG-PYD’yi de…
Kılıçdaroğlu “Hak ile yeksan ederiz” dediğinde iktidar cenahı dudak mı büktü yoksa? “Bekara bilmem ne yapmak kolay” türü şeyler mi söyledi?
Yoksa “Kandil’in hak ile yeksan edilmesi” mümkün değil mi?
Bu sorunun halkın zihninde dolaşıp durduğunu herkes biliyor. Nasıl muhkem bir mevki ki Kandil, bir türlü fethedilemiyor? Siyasetçi “Türkiye’yi fethediyor” misal, 29 Mayıs geliyor İstanbul’un fethi gibi, ama Kandil denen bir düşman karargahını fethedemiyor! Niye?
Bu soru ne zaman nasıl halkı tatmin edecek bir cevaba kavuşur bilmiyorum. Ama insanlarımızın mesela SİHA’ların böyle bir başarısını da beklediğini ifade etmek gerekiyor.
HDP ve KANDİL
Yazılarımı okuyanlar HDP’nin diyelim MHP kadar yasal bir parti olduğunu, Meclis’te temsilinin son derece normal olduğunu, HDP’ye yönelik meşruiyet tartışmasının anlamsızlığını ifade ettiğimi bilirler. Evet o parti, Kürt vatandaşların en azından bir bölümünün taleplerini siyasete taşıyor, mevcut kanunlar çerçevesinde Meclis’e geliyor. Bu noktada devreye giren meşruiyet tartışmasının bir mantığı yok.
Ancak….
HDP’nin Kandil ile ilişkisinin ele alınması kaçınılmaz bir mesele. Normalde bunu partinin bizzat kendisinin yapması gerekiyor. “Silahlı bir gücün sivil bir siyaset yapısı üzerindeki vesayet” noktasından… Yani aldığınız – alacağınız her kararda, gözünüzü Kandil’e dikip oradan onay alma gereği, kabul edilemez bir durum. “Partinin sivil irade imkanı var mı?” diye bir soru… Bu soru en çok HDP için güncel. Bunu, “Kürt siyaseti zaten normal değil ki!” gibi bir mantıkla geçiştirmek de mümkün değil.
Eğer Kürt siyaseti açısından Kandil’e bir “Meşruiyet” giydirirseniz, bu tavrın sizi de kriminalize etme sonucunu doğurmasının kaçınılmaz olduğunu bileceksiniz.
HDP’ye şu soru sorulacaktır:
-Türkiye’nin güvenliği diye bir sorununuz var mı? Bu açıdan Kandil’in varlığını bir sorun olarak görüyor musunuz? Kandil’in varlığının siyaseti ne ölçüde etkilediği kanaatindesiniz? Kandil’in bizatihi HDP için bir “gölge” mi, “Avantaj” mı olduğunu düşünüyorsunuz? Kandil’in bir gün Türkiye’ye diz çöktüreceği gibi bir ihtimal aklınızdan geçiyor mu? Diyelim Kandil’e yönelik ABD – Rus vs desteği, nasıl bir gelecek tasarımıyla ilgilidir?
Sorular çoğaltılabilir. Ben bu soruların bir yerde “HDP’yi sıkıştırmak” anlamına da geldiğinin farkındayım. Ama ortada ciddi bir sorun var. Kimse kimsenin aklını küçümsemeyi denememeli.
Belli ki HDP’ye oy veren vatandaşlar, Meclis’te, sivil zeminde “Kürtlerin sorunları”nın çözülebilmesi çabasına kredi açmışlardır. Doğrusu, cezaevinde bile olsa siyaset zemininde dikkat çekici hamleler ortaya koyan sivil liderlikler de ortaya çıkmıştır.
Ben, “HDP’de Kandil sorgulaması ne zaman başlayacak?” sorusunun sorulması zamanının çoktan geldiğini düşünüyorum.
14 – 28 Mayıs seçimleri Kandil’in Türkiye’ye ne kadar ağır bir bedel ödettiğinin çok açık göstergesi olmuştur. HDP tam da bu süreçte Kandil’e “Gölge etme başka ihsan istemez” diyebilmeliydi. HDP’nin gerçek bir siyasi parti olma sorununun “Kandil vesayetinden kurtulmak” olduğu apaçıktır.
…VE ÖZDAĞ KILIÇDAROĞLU’NUN YANINDA
Ata İttifakı’nın Sinan Oğan kanadı Erdoğan’ın yanında yer aldı, Zafer Partisi ve Adalet Partisi kanadı Kılıçdaroğlu’nun yanında… Özdağ – Kılıçdaroğlu 7 maddelik bir mutabakatta anlaştı. 28 Mayıs için yeni bir boyut oluştu. Bakalım daha ne göreceğiz?
Bu arada “Milliyetçilik yükseliyor” görüşü hâkim ya, kaç parça milliyetçilikten söz ediyoruz görmek lazım. Milliyetçiliğin ürettiği karşıt milliyetçilikleri henüz hiç kimse konuşmuyor. Bunun Türkiye’ye bedelini de…
Dini alandaki parçalanmaların bedelini de… Hani bir “iç barış” vardı, nerede o, kimin derdi?