Önce şunu belirteyim: Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İsrail Başbakanı Netanyahu arasında paralellik kurması siyaseten yanlıştı. Evet, yönetim üslubu açısından bir mantığı bulunduğu tartışılabilirdi ama, bir benzerlik iddiasının yönetim üslubu ile sınırlı kalmayacağı açıktı. Çünkü Netanyahu ismi Türkiye’de yönetim üslubu açısından da gündeme geliyor idiyse de, bu çok sınırlı bir kesimde biliniyor, asıl Netanyahu ise Filistin’deki, Kudüs’teki hunhar uygulamaları ile tanınıyordu.
Öyle bir benzetmeyi Meral Hanımın yapmayı düşünmeyeceğini sanıyorum. O zaman ona çekilecek bir benzetme yanlış olmuştur. Diyelim çok yanlış olmuştur.
Bunun karşılığına gelince, sayın Cumhurbaşkanı’nın bundan rahatsız olması tabiidir. Çok rahatsız olması da anlaşılabilir. Sözel tepki vermesi, daha ötede hakaret davası açması da adetten olduğu üzere beklenir. Nitekim o yola da gidilmiştir.
Peki ya grup konuşmasındaki o sözler?
“Gelin Hanım, beni Netanyahu’nun yanına koyuyor ve onun ardından da memleketim Rize’ye gidiyor. Ve gelin hanıma, memleketim Rize’de gayet güzel bir ders veriliyor. Nerede, nasıl adım atılacağını çok iyi bilmek lazım. Burası Rize. Sen Rize’nin uşağına bu şekilde hakaret edip, onu Netanyahu gibi bebek katillerinin yanına koymaya kalkarsan yapılacak olan budur. Yine dua et ki gelin hanıma çok ileri gitmeden bir ders verdiler. Bu da Rizelinin edebini adabını gösterir.
İkizdere yetmedi bir de Çayeli’ne gitti. Orada da gerekeni yaptılar. Ondan sonra Trabzon’a gitmeye kalktın. Trabzon’da da hiç meydana çıkmadan hemen uçağa geçip Ankara’ya döndün. Bu daha bir. Daha neler olacak neler, daha dur bakalım. Bunlar iyi günler. Her şeyden önce bu ülkede ahde vefa denilen bir şey vardır. Eğer ahde vefa olmazsa bu millet affetmez. Biz hep bu ülkede saygıya dayalı bir siyasetin yanında olduk.”
Çok açık ki bu sözler bir Cumhurbaşkanına yakışmıyor.
Herhangi bir parti liderine, ya da herhangi bir siyasetçiye de yakışmaz bu sözler.
Hukuk devleti iddiasında olan herhangi bir ülkede de söylenmeyecek sözler bunlar.
“Burası Rize”, ne demek.
Herkes kendi memleketi adına “Burası” diye başlasa ve racon kesse ne olacak? Rize’nin girişine “Burası Rize” levhası asıp gelene gidene racon mu kesilecek orada? Bunu mu meşrulaştırıyor sayın Cumhurbaşkanı?
“Dua et ki çok ileri gitmediler” ne demek? Siz de dua etmediniz mi “memleketinizin uşakları” daha ileri gitmedikleri için? Daha ileri gitselerdi bu ülkeyi yönetme sorumluluğunda olan bir kimse olarak ne yapacaktınız? “Vah be, çok ileri gittiler” mi diyecektiniz?
“Daha dur bakalım, bunlar iyi günler” ne demek? Bunu söylediğiniz günlerde bir siyasi parti lideri siyasi tacizin ortasında kalıyor.
Ve siz, “Daha neler olacak neler” diyorsunuz. Cumhurbaşkanı olarak söylüyorsunuz bunu.
Bu sözün, bundan sonra olacak her şeyin önünü açtığını düşünmüyor olamazsınız. Nasıl bir söz bu Allah aşkına?
Bu sözleri söylerken keyiflendiğiniz anlaşılıyor. “Memleketim olan Rize’de gayet güzel ders verdiler” diyorsunuz.
“Ahde vefa olmazsa bu millet affetmez” ne demek? Bir kadın siyasetçiyi taciz etmek var mı? Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na yapıldığı gibi bir erkek siyasetçiyi taciz etmek var mı? Siyasetçiye sandıktan başka ders vermenin adı demokrasi mi, hukuk mu?
Bu sözler, herhangi bir ilde bir siyasetçiye karşı kaba güç kullanmayı meşrulaştırmak anlamına mı geliyor, eğer öyleyse, böyle bir siyaset zemininde kim neyden masun olabilir ki?
En son videosunda Sedat Peker, vaktiyle Rize’den yaptığı “kan banyosu” tehditlerinin korkutma amaçlı olduğunu açıkladı. Bundan, Türkiye siyasetinde tehdit ve korkutmanın da bir araç olarak kullanılıyor olduğunu, bunun için suç örgütü liderlerinin devreye girdiğini anlıyoruz.
Başka suç örgütü liderlerinin şu sıralar iktidar ortağı parti yöneticileriyle omuz omuza görüntüleri de böyle bir olguyu fotoğraflıyor olmalı.
Şimdi, sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerinden sonra Meral Akşener ne yapsın? Rize’ye zinhar gitmesin. Hatta Karadeniz’in hiçbir yerine gitmesin. Hatta Bahçeli de bir güzergah belirlesin Meral Hanım için. Kılıçdaroğlu için, Davutoğlu için, Babacan için, Karamollaoğlu için…
Türkiye’nin adlandırılması söz konusu olduğunda “Erdoğan Türkiyesi” ifadesi kullanılır dış dünyada. Soralım: Muhalefette bir kadın siyasetçinin en tepeden “Daha dur bakalım” diye tehdit edildiği bir fotoğraf Türkiye adına iyi bir fotoğraf mı?