“O” dediğimiz kişi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eniştesi Ziya Ülgen. Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan, El Cezire televizyonunda “Derbeyi ilk kimden öğrendiniz?” sorusuna “Eniştem’den” demişti ya… O soruluyor Cübbeli” diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’ye… O da “ona da ben söyledim” diyor. Hatta 2011’de söylediğini ifade ediyor. “Onların darbeye hazırlandığını herkes bilir” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe girişimini “Eniştesiinden öğrenmesi”nin konuşulduğu her ortamda hep ince bir gülümseme gördüm. Bu ifade yadırgandı, inandırıcı bulunmadı… Sanki “Böyle şey olur mu?” sorusu geçti herkesin zihninden.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz’a “tiyatro” diye bakanlar için “Affetmeyeceğiz” ifadesini kullandı bu yılki konuşmasında… 252 kişi hayatın kaybetmiş, 2 bini aşkın kişi yaralanmış, Meclis bombalanmış, Genelkurmay Başkanı dahil komutanlar derdest edilmiş… neresi tiyatro?
Ortada gerçek bir darbe girişimi olduğunda kuşku yok. Ancak bu gene de Cumhurbaşkanı’nın darbeyi Eniştesinden öğrenmesindeki garipliği ortadan kaldırmıyor.
Cübbeli 2011’i göstermiş. Ancak ülkeyi yönetenlerin, Erdoğan’ın yeterli kuşkuya ulaşması için 2013’ün 17-25 Aralık’ı yeterli olmamış olabilir mi? MİT Başkanı Hakan Fidan’a yönelik operasyon hakeza?
15 Temmuz gündüzünde yaşananlar, MİT’e yapılan ihbar, Fidan – Akar görüşmesi Cumhurbaşkanı’na “Darbe hazırlığı var” şeklinde bildirilmedi mi?
“Eniştemden öğrendim” sözüne, “Cumhurbaşkanı söylediyse doğrudur” diye mi bakmak lazım, yoksa, yoksa ne?
Darbe hazırlıklarını MİT’in, dönemin başbakanlarına bile bildirmediği bilinir. 12 Eylül’de Başbakan Demirel böyle bir garabeti yaşamıştır. Ama bu,o dönemlerde MİT Başkanı’nın askeri cenahtan geliyor olmasıyla izah edilmiştir. 12 Eylül askeri hiyerarşi içinde gerçekleşmiş, MİT Başkanı da askeri hiyerarşi içinde bulunduğu için, Başbakan’ın alaşağı edileceğini ona bildirmemiştir. Bu kadar basit!!!
Ama 15 Temmuz vahametinin kurgulanıp sahneye konulduğu günlerde MİT Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ”Sır küpüm” diye nitelediği Hakan Fidan’ın uhdesindedir. Hakan Fidan ise “FETÖ yapılanması”nın operasyon çektiği bir isimdir. Yani görüp de gizlemesi akla bile gelmez. Peki değerlendirme hatası mı olmuştur? Üstelik, gün ortasında bir “darbe ihbarı” yapıldıktan sonra Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile bir değerlendirme toplantısı yaptığı da biliniyor.
İkisi de görmemiş midir gelmekte olanı?
Cumhurbaşkanı’nın yaveri, Genelkurmay Başkanı’nın yaverleri “Fetöcü” çıkıyor. Bunlar görülmemiş olabilir mi? Bunlara nasıl güven duyulmuştur?
Ben böyle durumlarda sergilenen zaafın, devlet hayatı açısından ifade ettiği riski düşünürüm.
“Devletin duyargaları ne kadar yakın riskleri görmeyebiliyor?”
Hatırlayalım, devlet adına yapılan bütün açıklamalar “15 Temmuz’un bir işgal girişimi olduğu”nu ifade etmişlerdir. “Darbecilerin arkasında Amerika vardır, Birleşik Arap Emirlikleri vardır ve başarılı olmaları halinde Türkiye’yi Amerika’ya peşkeş çekeceklerdir.”
Yine ana söylem şudur: “Bu vahim gidişattan ülkeyi canını ortaya koyarak, tanklara karşı çıplak elleriyle direnerek millet korumuştur.”
“Kılcal damarlarına kadar ele geçirildiği için” “Devlet aklı” o zamana kadar uyanmamış, milletin feraseti devreye girerek uçurumun kenarından memleketi almıştır…
Ne dersiniz, bu, devlet hayatı için sağlık görüntüsü veriyor mu? Bu yaklaşımlar devlet hayatı için çok ciddi risklerin vaktinde algılanmadığı ve ülkenin uçurumun kenarına gelebildiği gibi bir görüntüyü ortaya çıkarmıyor mu?
Şimdilerde ben dahil pek insan yeniden farklı bir “paralel yapılanma” riskine işaret etmekteyiz. En son Özel Harekat Başkanı Süleyman Akdemir’in MHP lideri Devlet Bahçeli’nin (Cumhur İttifakı ortağı bir siyasetçinin) elini öpmesi de, eminim pek çok mahfilde “Ne oluyoruz?” sorusunu sordurmuştur. Yargı’da ve Emniyet’te oluşan MHP ağırlığı da dikkate alınarak…
İşin “Enişte”nin bilgilendirmesine kalması büyük risk. Bıyık altından gülenlere diyecek bir şeyim yok, ama riskin büyüklüğü açık. Dileyelim devleti yönetenlerin bu riskleri telafi edecek başka hazırlıkları olmuş olsun…