Eskiden biz yazardık, söylerdik, “Kurt kuzuyu yemeye niyetlenmişse, suyun üst tarafındayken alt taraftaki kuzuya ‘suyumu bulandırıyorsun’ dermiş” diye…
Okullarından atılan başörtülü kızlarımız, okullarda kameralarla kovalanan başörtülü öğretmenler için, saçını ne ile örteceğini bilemeyen hem de amirine “saçım açık” demeye çalışan mesela hemşireler için…
Ya hemşire giyimini – kuşamını beğenmediği bir hastaya kötü muamele yaparsa… Ya başörtülü hakim karşısına gelen sanığa sırf giyim kuşamı için adaletsiz davranırsa, ya başörtülü güvenlik görevlisi maazallah maazallah ….. Suyu bulandırmanın bin türlü hali olmaz mıydı?
Anlat anlatabilirsen… Hak dedik, hukuk dedik, demokrasi dedik, insan hakları dedik, AİHM’den söz ettik, Avrupa’dan Amerika’dan örnekler verdik… Bir türlü suyu bulandırıyor olmaktan kurtulamadı kız çocuklarımız… Kurta laf anlatmak kolay değildi…
Katsayı zulmüne uğrayan İmam Hatipliler için de dert döktük yıllarca… Bu haksızlık dedik, bir ülke kendi çocuklarının kanadını kıramaz dedik… Siyasal Bilgiler ya da Hukuk fakültelerindeki İHL kökenli öğrenci oranını saydılar, suyun bulandırıldığını ispatlamak için… İHL’lerden mezun olanların yüzde kaçının İlahiyat’a gittiğini saydılar… “Hani bunlar imam olacaktı” dediler. Su hep kuzu tarafından bulandırılıyordu, çünkü Kurt kuzudan güçlüydü… Elde “devlet” gibi bir güç vardı.
Ne dersiniz, şimdilerde bizim arkadaşlarımız da biraz “Suyumu bulandırıyorsun” gibi davranmıyorlar mı?
Terör iltisaklı, irtibatlı adamlar var ya mesela İBB’de yuvalanmış! Maazallah ya İstanbul’un suyuna zehir katarlarsa… Ya belediye otobüsüne bir şey yaparlarsa… Ya metroları şey ederlerse… Belli mi olur? Uykularımız kaçmaz mı?
Hadi öyleyse alıverin onları da koca İstanbul rahata ersin, değil mi? Madem iltisaklı – irtibatlı oldukları biliniyor, niye bir an önce bulundukları yerde enterne etmek için beklenir ki? Yani kaç saniyede yapılır o kötülükler? Bu iş Meclis’te açıklandığından bu yana kaç gün geçmedi ki… Bunca zaman ya yapsalardı… Hem “hukuk arkadan gelsin” diye, Adalet Bakanımızın itiraz edecek olduğu bir irade beyanımız yok muydu? Yoksa “Suyumu bulandırıyorsun” söyleminin devam etmesinde mi yarar görüyoruz? İBB’nin elden çıkmasını nasıl geri döndürebiliriz, stratejisinin uzantısı olmasın bu. İBB üzerinde iltisak – irtibat söylemiyle tepinelim tepinelim, hele bir “kayyım atama” iklimi oluşsun, sonrasına bakarız….
İltisak – irtibat… Neler yapmıyoruz ki… Yüzbinlerce insanı soruşturmadan geçirmişiz “Acaba terörirst mi?” diye… On binlercesini içeriye atmışız. Adaletsizliğin üstüne tüy diken mülakatlar yapıp, yazılıda 100 alana 50 verip elemişiz… Bunlar “kurt kuzuyu yemeye niyet etmişse…” mantığının bizim arkadaşlarımızın zihinlerinde dolaşmakta olduğunun işaretleri…
Bize de hatırlatıyorlar adaleti, insan haklarını, demokrasiyi, AİHM’i hatta, bizim getirdiğimiz arkadaşların bize ara sıra hukuk uyarısı yapma gereği duyduğu Anayasa Mahkemesini… Oradan birileri “AYM de kapatılsın” diye haykırmıyor mu kuzucuklara? “Yerli ve milli” medyamızın köpürte köpürte manşetlere çektiği ne sesi bu?
Acaba zamlardan, hayat pahalılığından, geçinememekten, eve ekmek götürememekten, işsizlikten canı yanan insanlar “suyu bulandırma”ya kalkışırlar mı? Kendi içinde sızlanmaktan başka bir şey yok oysa… Evdeki üniversite bitirmiş işsiz evladının gözlerine bakamamaktan başka bir şey yok. Çocuğunun delinen ayakkabısına yüreğinin yanmasından başka bir şey yok.
Oradan sesleniyoruz, “sokağa çıkacakmışsınız, çıkarsanız vay halinize, kaçtığınız yere kadar kovalarız sizi, iki mahallenin delikanlıları olarak… Görmediniz mi?”
Bunlar bizim yaman halimiz.
Bizler, dün, çoluk – çocuğumuzla yönelik kurtluğa soyunanlara karşı memleket çapında özgürlük zinciri oluşturmak gibi bir insanlık hamlesi yapan bizler, üstelik bizim adımıza sergilenen bu yeni kurt söylemleri karşısında sessiziz. “Bu bize yakışmıyor” diyemiyoruz. “Yahu bu mülakat rezaletleri bize yakışmıyor, gencecik insanların ufkunu karartmak bizim işimiz değil” diyemiyoruz.
Ne dersiniz, “Bunlar bizden” diye itiraz etmeyeceğimizi, bu memlekette “rövanş” duygusunun en adaletli olanları bile etkisi altına alacağını mı düşünüyorlardır? Söyler misiniz biz ne haldeyiz? Bizde “BİZ”den ne kaldı?
BİR HATIRLATMA
Bu günler, okullarda seçmeli dersler için velilerin başvuru günleri imiş. Bana hatırlatıldı: Öğrencilerin 4 ve 9’uncu sınıflarda Kur’an ve Siyer dersi alabilmeleri için en az 10 velinin başvurması lazımmış. Bence veliler çocukları için bu imkanı kullanmalı ve başvuruda bulunmalı. Çocuklarımız Kur’an’ın insanı insan eden ölçüleriyle ve sevgili Peygamberimizin “evrene rahmet” hüviyetiyle “yüce ahlaki değerleri” ile tanışsın. Yüreklerine işlesin, kişilikleri o değerlerle yoğrulsun… Hayatlarında güce kavuştuklarında kurt – kuzu hikâyesi yazmasınlar… Aksine büyüklerine “Biz böyle öğrendik, bize bu dersi aldırdınız, adil olun” diye uyarıda bulunsunlar…