Annelerin babaların “Aç kızım başını” dediği zamanlar oldu.
Kız tıp okuyordu ve başını açmazsa eğitim hayatı tehlikeye girecekti.
Genç kız, İslam’ı öğrenmişti, İslam’ın “Müslümanca bir hayat” çerçevesinde ondan tesettüre girmesini istediğini öğrenmişti ve başını örtmüştü.
Anne – baba dindardı, namazında niyazındaydı, ayrıca annenin başı da kapalıydı, ama “Evden bir doktor çıkması” da önemliydi. Şimdi başını açsındı, doktor olduktan sonra isterse kapatsındı, bunda ne vardı ki, Allah affederdi.
Kızlar direndiler, çok direndiler.
Bir kısmı okuldan atılmayı göze aldı.
Bir kısmı evlerin “Ya başını açıp okula devam edersin, ya da eve gelme” gibi bir dışlaması ile karşılaştı.
Bir kısmı başını açtı, geceler boyu ağlayarak...
O günlerde “Başörtüsü teferruattır” beyanında bulunanların sözleri, başörtüsü yasağını kutsayanların gazetesinde manşet oldu. Bu beyanla başlarını açan genç kızlar kurulu düzenin kutsallarına boyun eğiyor olmanın övgüsünü kazandılar.
O günlerde başını örtmek “düşünce, inanç, kendi kimliğini inşa edebilme özgürlüğü” açısından kahramanca bir tavırdı.
O günlerde başını örtenlere karşı savaş açan darbeciler vardı, “Kemalist” üniversite hocaları vardı, medya vardı.
Kızlar direndiler. Öyle ki, Türkiye çapında bir “Özgürlük için elele” eylemi gerçekleştirdiler.
Hepsinin özünde “Başörtüme dokunma” çığlığı vardı.
O dönemde başını örten her genç kız, Kemalizmin kadın üzerinden modernleşme projesinin iflası gibi görünüyor ve ağıt – öfke karışımı yazılar – demeçler döşeniliyordu.
***
Frantz Fanon’un Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi (Pınar Yayınları) kitabını yıllar önce okumuştum.
Orada sömürgeci Fransız yönetiminin Cezayir’li kadınları çarşaftan çıkartmak için nasıl şeytanca planlar uyguladığı anlatılır. Sömürgeciler Cezayir kadınını modernleştireceklerdir, bunun için devlet memuru olan kocaları kullanılır. Çarşaftan çıkan kadının kocası terfi ettirilecek, ödüllendirilecektir. Bunun için “çarşaftan çıkma” kutlamaları yapılır. Fransa’daki sömürgeci politikasıyla bizdeki kemalist modernleşme aynı menzile yürümekteydi.
***
Şu sıralar İngiliz BBC yayın kuruluşu, başörtülerini çıkaran genç kızlar üzerinden bir kampanya yürütüyor. Bizdeki T24 internet sitesi de, adeta onun Türkiye ayağını hazırlıyor.
Proje şu:
-Başı örtülü olan kızlar başörtülerini çıkaracaklar.
-Ve bunu “kadın hakları, özgürlük, kişisel tercih” noktasında bir manifestoya dönüştürecekler.
-Bir sonraki adımda İslam’ın sorgulandığı bir eylem haline gelecek.
Kızlar konuşturuluyor, o konuşmalardan anlıyoruz ki, bu defa anneler ağlıyor.
Anneler ağlıyor, kızlar anneleri yargılıyor. Babalar şaşkın. Bir yanda evden uçup gidebilecek kadar duygu yüklenmesi yaşayan kız evlat, diğer yanda değerler, o değerler üzerinde oluşan anne titizliği... Ne yapsın baba! Kızının duygu dünyasını yakalamak için zaman kazanmaya çalışıyor, vs...
Kemalist cenah, tıpkı Cezayir’deki sömürge yönetiminin “zafer” duygusunu yaşıyor.
Küresel kültürün, geçmişteki sömürge yapılarından çok daha çetin bir abluka uyguladığı bir gerçek. Bu ablukanın en çok da genç yüreklere kancasını taktığı da bir gerçek.
İslâm adına kaygılanmak gereksiz. İslâm’ın ölçüleri orada durur. Yüreği belli bir kıvama gelen onunla buluşur ve hayatını tanzim eder. Geçmişte kızlarımızın çok çetin şartları aşarak giyim – kuşam dahil hayatlarını İslam ölçülerine göre tanzim etmeleri, böyle bir yürek kıvamının eseri idi.
Bugün kız çocuklarımızı, erkek çocuklarımızı kimi savruluşlar içinde görüyorsak, anne-babalar ya da Müslüman kanaat önderleri olarak, bilim insanları olarak, bu duygu alaborasını doğru okumak ve yüreklere merhem bulmak zorundayız.
Anneler ağlasın, ama kızlarına sarılarak, üstünü çizerek değil. ...
Babalar kızlarına sarılsın.
İslâm sabırlıdır. Kapısını açık tutar.
Kızlarımızın dönüp dolaşıp geleceği yer İslam’dan başka neresi olabilir ki!
Çağdaş sömürgecileri ve onların yerli uzantılarını sevindirmeyin çocuklar!