Ak Parti Fazilet Partisi’nin içinden çıktı. Erbakan hareketinin içinden yani. Bir anlamda “Böyle olmaz” demekti bu. Bana göre misyon aynıydı, ama o misyonun etkinlik kazanması bir süre sonra Ak Parti’yi kuracak olan kadroya göre Erbakan’ın yöntemiyle mümkün olmazdı.
“Yenilikçiler” diye isimlendirildiler. İçerde çalıştılar, yönetime aday oldular ama olmadı, sonunda ayrılıp Ak Parti’yi kurdular. Ak Parti başarılı oldu, halktan oy aldı, iktidara geldi, Erbakan’ın yapmak isteyip yapamadığı pek çok şeyi yaptı.
İçerde kalsalar sonunda Ak Parti’nin elde ettiği başarıya ulaşabilirler miydi? Belli ki ulaşamayacaklarına inandılar ve ayrı parti olmaya yöneldiler.
Ak Parti’nin kurucu kadrosunda yer alan ya da hükümet içinde önemli görevler üstlenen birçok isim bugün dışarda. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı yapan isimler… dışarda.
İki isim, Davutoğlu ve Babacan ayrı parti kurdu üstelik.
Abdullah Gül, Ak Parti’nin ilk Başbakanı, sonra Cumhurbaşkanı dışarda başka siyasi formüllerin ortak adayı olarak ismi geçiyor.
Abdullah Gül’ün, Davutoğlu ya da Babacan’ın misyondan koptuğu söylenemez. Ama dün birlikte yol aldıkları arkadaşlarına, Tayyip Erdoğan’a, tıpkı geçmişte merhum Erbakan’a hep birlikte söyledikleri gibi “Böyle olmaz” diyorlar.
Aslında eski siyasi yapı da Saadet ismiyle devam ediyor ve oradan da Tayyip Erdoğan üslubunda sergilenen çizgiye “Böyle olmaz” deniyor.
Davutoğlu ve Babacan, “İçerde de söyledik, olmadı” diyorlar. Şimdi partileşme gibi çetin bir işe soyunarak mesajlarını duyurmaya çalışıyorlar.
Evet, muhalefetteler.
Ama muhalefetten muhalefete fark olduğu da belli. Mesela onların muhalefetinin CHP’den de, HDP’den de farklı olduğu kesin. Hatta, MHP Ak Parti’nin yanında olmasına rağmen, onların muhalefetinin MHP’nin desteğinden bile daha “içerden” olduğu söylenebilir.
Evet, “içerden” anahtar bir kelime şu an Davutoğlu’nun, Babacan’ın hatta Temel Bey’in siyasi dili için.
Bana göre, ülke çıkarları penceresinden bakıldığında ideolojik farklılık içindeki partilerin muhalefeti bile “İçerden” nitelik taşıyabilir. “İhanet” söz konusu değilse. “İhanet”i de siyaseten araçsallaştırmamak ve sizin çizginizde olmayan herkesi “ihanet” ile suçlamamak şartıyla.
Gül, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu…. Bunlar dışarda olmalarına rağmen hala “içerden” konuşuyorlar. Ağırlıklı olarak içeriye konuşuyorlar. Ak Parti yönetimi ise ısrarla onları “Dışlama”ya çalışıyor.
Bu meseleye “parti çıkarı” açısından bakıldığında anlaşılabilir bir şey. Türkiye’de particiliğin raconunun böyle işlediği de bir gerçek. Siyaset hesabı, iktidar açısından Davutoğlu’nun da, Babacan’ın da, Saadet’in de mesela CHP, hatta HDP ile aynı çuvala doldurulmasını tercih eder. Yine bu açıdan bazen Perinçek, bazen İmralı, bazen kardeş Öcalan’ın durduğu yer daha “sevimli” hale gelir. Bahçeli ile farklılıklar yok mesabesine iner.
Şu Kur’an çağrısının bağlılarından beklediği ilişki tarzını başaramadık.
“İçinizden, insanları hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk (ümmet) bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104)
-Hayra çağıran
-İyiliği emreden, tavsiye eden,
-Kötülükten men eden, sakındıran bir ümmet (öncü topluluk) bulunsun.
İşte kurtulanlar onlardır.
İlahi vahiyle tavsiye edilen şey, toplulukların iç temizliği kendi kendilerine başarabilme potansiyeline sahip olmaları. Bunun için kendi içlerinde bir öncü topluluk oluşturmaları.
Aslında bu, sadece mü’minler topluluğu için de değil, tüm oluşumlar için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. İyilik hassasiyeti hep diri olan, yanlışlarını fark edebilen ve onları düzeltebilen topluluklar yaşar, ilerler çünkü.
Ak Parti’nin yola çıkarken dillendirdiği “Ortak akıl” denen şey de bu değil miydi? Gül, Babacan, Davutoğlu içerde kalabilseydi… Uyarılarını içerden yapabilselerdi. Ya da Refah kendisini yenileyebilseydi de ayrı bir “Yenilikçiler”e gerek kalmasaydı…
Gelinen noktada hiç olmazsa “birbirini ifna” gibi bir siyaset eğilimi ana motivasyon olmasa diye düşünüyorsunuz.
“İçeride” olmadı, hiç olmazsa “dışarıda” bir uyarı mekanizması niteliği kazansa. İçeriyi “bütün psikolojisi” ile tanıyan insanların uyarısı olarak görüp, tashihe yönelinse…
Ak Parti’nin medyada kendisine yönelik “içerden” eleştiriler karşısında da “savaşçı” mantıkla ya da “trol cepheleşmesi” ile değil, daha yapıcı bir tavır sergilemesi kendisi için sağlıklı olur. Çünkü bu uyarılar artıyor, her gün onlardan birisini “Şundan şundan sonra sen de mi, sıra sana mı geldi?” gibisinden aforoz mekanizmasına hedef gösterip işin içinden çıkılmaz.
Kendinizi yenileyemezseniz, hayatın akışı sizi yeniler.
RAHMET DİLEĞİ: Değerli dost İsmet Uçma bey ebediyyet yolculuğuna çıktı. Yolculuğuna Allah’ın rahmetinin eşlik etmesini ve cennetle sonuçlanmasını dilerim. Aile efradına, yakınlarına, dostlarına başsağlığı ve sabr-ı cemil dilerim.