Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan…
Bunlar Ak Parti döneminin yıldız simaları.
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Başbakan Yardımcılığı, Ekonomiden sorumlu bakanlık, Dışişleri bakanlığı gibi devletin ve hükümetin en temel görevlerini birlikte paylaşmışlar, deyim yerinde ise kader ortaklığı yapmışlar. Yola birlikte çıkmışlar, en kritik zamanları birlikte yaşamışlar.
Başka isimler de var hiç şüphesiz bu çerçevede zikredilecek.
Ama bugün, bu isimleri en çok “kapışma” zemininde duyacağımız bir sürece girdiğimiz muhakkak.
Çok boyutlu bir kapışma bu.
Öncelikle bir “ayrışma” söz konusu. Bir yerde Ak Parti ve artık onun tek belirleyicisi halinde olan Tayyip Erdoğan var.
Gül ve Babacan ayrışmanın bir ayağı, Davutoğlu diğer ayağı.
Bu iki ayağın da aynı yöne gitmeyeceği şu ana kadarki gelişmelerin ortaya koyduğu görüntü.
Bu ayrışma ülke sorunlarının tespiti ve çözüm önerisi farklılaşmasından, yani “müsademe-i efkar”dan ibaret kalsa kimsenin diyeceği bir şey olmamasından öte, “barika-i hakikat” ümidi bile verebilir.
Ama sonuçta işin içine iktidar mücadelesi gireceği için hiçbir şey centilmence mücadele zemininde kalmaz. Ya da kalmıyor. Kıran kırana bir mücadeleye dönüşüyor.
(Buraya sadece küçük bir not düşmek gerekirse, Gül – Babacan cenahı ile ilişkili olduğu algısı veren Fehmi Koru’nun Davutoğlu’na yönelik hep negatif değerlendirmeler yapması işin Davutoğlu – Babacan ilişkisinde bile zarafet boyutunda kalmayacağını gösteriyor.)
Bu ayrışmaların öncelikle Erdoğan için hayati önem taşıdığı açık. Çünkü yüzde 1 oy bile önemli ve hem Babacan’ın hem Davutoğlu’nun hem Ak parti zemininde hem başka partiler zemininde şu veya bu ölçüde karşılık bulacakları kesin.
Davutoğlu ve Babacan da içine doğdukları partilerinden ayrılıp yeni bir yola çıktıklarına göre öncelikle “kopuş”un, sonra da “toplumda zemin bulabilme”nin çetin bir iş olduğunu biliyor olmalıdırlar.
Erdoğan, yeni oluşumları doğmadan bitirme arzusunda. Daha önce başka çıkışlar oldu, hakikaten onlar bitti.
“Dava, ümmet, ihanet, bölücülük…” gibi ifadelerin Ak Parti tabanında bir karşılığı var. Erdoğan bunları kullanmaya başladı bile.
Ancak “Muhafazakâr taban”da, bu hassas kavramların “siyaseten kullanılması” karşısında gelişen bir duyarlılık da var. Yani dün beraber yürünülen insanlar, farklı bir ses çıkardığında hangi sebeple ihanet etmiş olacaklar, sorusu muhafazakâr camiada da soruluyor.
Babacan yeni ayrıldı partiden.
Davutoğlu halen Ak Parti milletvekili.
Yani 17, belki 18 yıllık birlikte bir yürüyüş söz konusu.
Bu birlikteliğin çok önemli bir kısmı hükümet sorumluluğu birlikte paylaşarak geçirilmiş.
Yani “Sırlar” paylaşılmış.
Ak Parti’nin iktidarda 17 yılı demek, Türkiye’nin en sancılı dönüşümleri yaşadığı bir süre demek.
(Bir ara bir çok dönemde hükümetler içinde yer almış bir siyasetçinin hatırasını yazması söz konusu oldu da bizzat kendisi “Acaba her şey yayınlanabilir mi?” diye sordu)
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan yine bu “kapışma” bağlamında “hafıza kayıtları”ndan söz ediyor ve “zamanı gelince ortaya konacağı”nı söylüyor.
Erdoğan’ın bildikleri… Gül’ün bildikleri… Davutoğlu’nun bildikleri… Babacan’ın bildikleri…
Bunlara eklenecek o kadar çok isim var ki, kim bilir öyle bir ortam doğar, onlar da bildiklerini açıklamak zorunda kalırlar.
Davutoğlu 7 Haziran – 1 Kasım arası için bir şey söyledi kıyamet koptu.
Dolmabahçe’de masa devrildiğinde de mesela Arınç’la Erdoğan arasında ipler gerilmişti.
Bakıyorum, bir kesimde eller ovuşturuluyor. Bizim millette en çok reyting yükselten şeyin “kapışmalar” olduğu biliniyor.
Önümüzdeki 4 yılı muhafazakâr camianın sahnedeki siyasi aktörlerinin birbirini ifşa eden hamleleri ile mi geçireceğiz? Ve bunun muhafazakâr tabanda karşılığı ne olacak? Çok sıkıntılı bir süreç.
Süreci daha sıkıntılı hale getirecek şeylerden birisi ise Devlet Bahçeli ile Doğu Perinçek’in de “kapışma”da Erdoğan’ın yanında, özellikle de Davutoğlu’nun karşısında, üstelik en provokatif dil ile yer almalarıdır. Bu olgu Erdoğan’ı güçlendirir mi, Davutoğlu’nu zayıflatır mı, ya da “Nasıl bir denklem bu iki ismi böyle bir pozisyon almaya götürdü?” gibi bir sorgulamanın kapısını aralar mı, bu da işin bir başka boyutu.
Ben olacakları öngörmeye çalışıyorum da, kapışacak ana aktörler ve tabii muhafazakar camia adına çok üzülüyorum.