İstanbul seçimi sonuçlandı. 31 Mart’ta 13 bin olan fark yüzde 9’luk bir puan farkıyla 806 bin 415’e çıktı. Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım kaybetti, Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu kazandı. Hayırlı olsun.
Ak Parti 31 Mart’a itiraz edip yenilenme kararı verildiğinde “İkinci seçimde çok daha büyük bir fark ortaya çıkarsa bunun iktidar için daha yıkıcı olacağı”na işaret etmiştik. “Nasıl olsa alınır” gibi “Nasıl alınacağı meçhul” bir mantık işledi, ama işte “Nasıl olsa alınır” gerçekleşmedi. Şimdi ortada Ak Parti’nin geleceğine ilişkin yığınla sorunun sorulduğu bir süreç var.
7 Haziran 2015’te Ak Parti’nin oylarının yüzde 40’a düşmesinden bu yana “Bir şeyler iyi gitmiyor” gerçeği var Ak Parti dünyasında. Arayış var, “Fabrika ayarlarına dönme” gündemi var.
Bu araya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi girdi, MHP desteğini zaruri kılan yüzde 50 artı 1 tıkanması girdi, Cumhur İttifakı girdi, kitlelerin konsolidasyonu için karşıt koalisyonları doğuran gerilim dili girdi, seçilmişlerin istifa ettirildiği “Metal yorgunluğu” operasyonları girdi, 15 Temmuz’la birlikte olağanüstü hal ile kitleleri etkileyen hukuk ihlalleri girdi vs…
***
Herkes bunların farkındaydı. Yerel yönetim seçimleri öncesinde ilan edilen “Manifesto”lar gerek yerel yönetimler gerekse merkezi yönetimdeki sorunlu alanların tedavi edileceği vaadini içeriyordu. Bir de doğrudan “Ak Partili” seçmene “Uyaracaksanız bile bu seçimlerde uyarmayın” gibi çağrılar yapıldı. Derinden derine hangi boyutta olacağı öngörülemeyen bir “uyarı” damarının geliştiği belli idi.
Seçime gidildi, 31 Mart’ta büyük şehirlerin kaybı ile ilk sinyal verildi. Ankara kaybedilmişti. İstanbul’un kaybı üç buçuk ay ertelendi. Belli ki Ak Parti için İstanbul’un sembolik değeri çok daha büyüktü. Erdoğan’ın ifadesi ile “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır”dı. İmamoğlu İstanbul’u aldı, hem de 806 bin 415 oy farkıyla.
Ak Parti nasıl okuyacak bu sonucu? “Nasıl kaybedildi?”nin cevabı ne olacak? Fatura kime kesilecek?
Ben burada, Ak Parti’nin kaybının “muhafazakâr siyaset alanı” için ne anlama geldiğini önemseyen birisi olarak, pek çok madde sıralayabilirim, ama bence bunun muhasebesini son ana kadar herkese gaz veren, özeleştiri gereğine işaret edenleri topa tutan iktidar medyasının köşelerinin yapması lazım. Kayıp süreci nerede başladı, kalıcı bir hasar söz konusu mu, durdurulabilecek mi, yoksa büyük şehirlerin kaybı ile başlayan iniş trendi diğer alanlara da mı yansıyacak, 2023’te muhalefetin “Uygun aday” bulması halinde İstanbul’daki sonuçlara benzer bir sonuç çıkma ihtimali nedir, böyle bir ihtimal Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde Cumhurbaşkanı’na verilen yetkilerin kapsamı konusunda bir ürküntü doğmasına yol açar mı vs…?
Ak Parti “Muhafazakâr Demokrat siyaset” yürüyüşünde önemli bir merhale idi. İktidar oldu ve kurulu düzende önemli değişiklikler yaptı. Şimdi Ak Parti’den “Kendi kendisini onarması” isteniyor. Kim ne derse desin bundan sonra Türkiye gündeminde bu başlık vardır.
***
Türkiye siyasetinin bundan sonraki diğer başlığı Ekrem İmamoğlu’nun “CHP’nin içinden çıkmış” bir kişi olarak İstanbul’da ne yapacağı konusudur.
Denebilir ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi muhafazakâr toplum kesimleri için daha kabullenilebilir bir parti haline getirme stratejisi, bu seçimlerde dünyanın ilgisini çeken bir sonuç almıştır. İlginçtir, 31 Mart’taki seçimde nerede ise foto-finişle belirlenen başarı, iktidarın anlaşılmaz gayreti (!) ile parlak bir zafere dönüşmüştür.
Ama bundan sonrası sınav sürecidir. İstanbul, sorunları ile de temsil hüviyeti ile de her insan için büyük sınav alanıdır. Hele merkezi iktidarın başka bir kadroda olduğu, Belediye Meclisi’nin ve ilçe belediye başkanlarının büyük kısmının rakip partide olduğu bir vasatta, sınavın ağırlığı da artmaktadır.
Sınavın bir boyutunun da, CHP’nin parti olarak belediyenin üzerine abanması ihtimali ile ilgili olduğu söylenebilir. Türkiye’de partilerin bunu çok normal gördüğünü biliyoruz.
İmamoğlu’nun sınavı, aynı zamanda CHP’nin de sınavıdır. “CHP İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da… vb. yerlerde ne yapacak? İmamoğlu açılımı laftan mı ibaret yoksa gerçek bir açılımı mı ifade ediyor?” soruları her zaman sorulacaktır.
İmamoğlu şu ana kadar söylem planında tüm bu sorunlu alanları gördüğünü ifade ediyor ve partili arkadaşlarından “anlayış” istiyor. Muhtemel ki Kılıçdaroğlu da bu konuda onu destekleyecektir.
İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’la iyi ilişki kurma çabası gözleniyor. Cumhurbaşkanı da onu tebrikten geri kalmadı. Bunlar İstanbul için de Türkiye için de iyi şeyler.
Herkes milletin önünde sınanıyor. Millet hiç kimseye açık çek vermiyor. Hesap kesiliyor. “Ona göre” diyerek yazıyı bitireyim.