Türkiye, Amerika’nın yaptığı birçok şeye en üst perdeden itiraz ediyor ama ilişkileri koparmak istemiyor.
Amerika, Türkiye’yi gerçekten rahatsız edecek birçok şeyi yapıyor ama ilişkileri koparmak istemiyor.
13 Kasım zirvesi Türkiye’nin itirazlarını ve Amerika’nın tepki çeken tavırlarını ortadan kaldırmamış gibi görünse de, iki ülke arasındaki ilişkileri kopmaktan kurtarmıştır, denebilir.
Uzaktan Türkiye adına öfkeli açıklamalar yapma ya da uzaktan Türkiye’yi dövme girişimleri yerini görüşülebilir zemine bıraktı denebilir.
Başbaşa ve heyetler halindeki görüşmeler 5 saati bulmuş. Türkiye’de Başkan yardımcısı Pence ve heyeti ile görüşmeler de 6 saat 20 dakika sürmüştü. İki ülke hem müttefik hem de aralarında çok ciddi sorunlar var, konuş konuş bitmiyor dense yeri.
İlişkilerin seyri en son “mektup” ile haysiyet kırıcı bir noktaya gelmişti, 13 Kasım buluşması mektubun akıbeti açısından da önemliydi, Cumhurbaşkanı mektubu Trump’a iade edeceğini söylemişti, masasına bırakmış. Trump’ın bu tavır karşısında ne yaptığını merak ediyor musunuz? Doğrusu bunu bilmek isterdik, çünkü o mektup nasıl travmatik nitelik taşıyorsa, mukabelesinin de muhatabında denk bir halet-i ruhiye oluşturması beklenirdi. Neyse, ikili ilişkilerde Johnson mektubundan sonra bu mektubun da kayıtlarda yer alacağı söylenebilir.
***
İki liderin basın toplantısında en pozitif şey, iki ülkenin ilişkilerine verilen önemin altının çizilmesi idi. Trump’ın bu noktada söylem planında bonkörce davrandığını söylemek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Amerika ile ilişkilere önem verdiğini saklamıyor.
Ancak somut problem alanlarına gelindiğinde Türkiye’nin alt alta sıraladığı konular var; Fethullah Gülen’in iadesi, Ferhat Abi Şahin’in terörist olarak tanınması, PYD-YPG’ye desteğin kesilmesi, yaptırım tasarısının engellenmesi, soykırım tasarısının iptali, F-35 programının devamı vs…
Arzu edilenler var, iki ülke arasındaki ticaretin 100 milyar dolara çıkarılması, Suriye’de inşa edilmesi öngörülen güvenli bölgeye Suriyelilerin iskanına ABD katkısının sağlanması vs…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geziyi bir bakıma kamu diplomasisi için değerlendirmeyi planladığı da anlaşılıyor. Bütün başlıklar ikili ve heyet görüşmelerinde ele alınmış olmasına bakmaksızın, basın toplantısında “Türkiye’nin görüşleri”nin hem ABD hem dünya kamuoyuna duyurmak gibi bir yolu tercih etmesi bundan olmalıdır. Türkiye’nin terörle mücadelesi, Kürtler’le bir sorununun bulunmadığı, PKK terörü ile mücadeleyi Kürtlerle mücadele gibi sunmanın doğru olmadığı, hem Suriye’de hem Türkiye’de gayrı Müslimlere yönelik herhangi bir olumsuzluğun olmadığı vs. açıklamalar bu çerçevededir.
Bu açıklamaların ABD kamuoyunda derinlemesine işlenen negatif algıyı telafi edip etmeyeceği ayrı bir mesele olarak duruyor.
***
ABD tarafında Trump, ilişkilerin kopmamasında kritik rol üstlenen isim oldu. Hatta zirvede senatörleri de Erdoğan’la buluşturmasına bakılırsa, Türkiye adına ‘PR’ yaptığı bile söylenebilir. Bir anlamda “Gelin birinci elden dinleyin Türkiye Cumhurbaşkanını” demiş oldu. Muhtemel ki o senatörler kanalıyla Temsilciler Meclisi’nde alınan iki vahim kararın Senato’da engellenmesi düşünülmüştür. Mümkün mü? Henüz net gözükmüyor.
Çünkü Amerikan tarafı en azından S-400’ler konusunda “Nuh diyor Peygamber demiyor.” Türkiye-Rusya ilişkilerinin de onların masasında “Riskli madde” olarak durduğunda kuşku yok. DEAŞ’la mücadele konusundaki Türkiye kararlılığı satın alınmış gibi görünüyor. Ama “Suriyeli Kürtler” konusunda ayrı bir projeyi yürüttüklerini konuşmaların satır aralarından anlayabiliyorsunuz. Mesela Trump, Ferhat Abi Şahin’le ilgili direkt bir soruyu topu taca atarak cevaplandırmayı tercih etti.
Trump’ın basın toplantısındaki konuşması bana biraz “Bir iki güzelleme yapalım, Türkler bundan hoşlanır” türü kozmetik retorik niteliğinde göründü. Hiçbir temel konuya temas etmeyen ama gene de kürsüyü dolduran bir tavır… Sanki azille ilgili soru sorulduğunda canlandı Trump. Yani içerdeki mesele onun için daha yakıcı.
Her ne ise…
Bir gerilim filminin daha sonuna geldik. İlişkiler kopmadı, hiç yoktan iyidir, diyelim. Sorunlar baki kalsa da… Ortadoğu yeniden şekilleniyor, Rusya burada, Amerika ne yapacak, Türkiye bu coğrafyanın ülkesi olarak nasıl etkin konuma yükselecek? Bu sorulara bakınca bizim için de yüksek tansiyon normal değil mi?
Ahmet Taşgetiren ve Elif Çakır ile 'Doğruya Doğru'yu izlemek için: