HDP’nin Türkiye siyasetindeki varlığı ve konumu önümüzdeki günlerde de en çok konuşulacak konulardan olacak gibi gözüküyor.
HDP tartışmasının ana ekseni terörle arasına mesafe koyup koymaması noktasında toplanıyor.
Bugün konunun netleşmesi amacıyla hem bu konuda hassas olan kamuoyuna hem de bizzat HDP’nin kendisine bazı sorular sormak istiyorum.
-İlk soru HDP’nin İmralı ile ilişkisine dair olsun. Şayet HDP’den “İmralı ile arasına mesafe koysun” talebinde bulunuluyor ise, “İmralı’nın şu andaki pozisyonunun ne olduğu” düşünülüyor, sorusunu sormak gerekiyor. Şundan dolayı: İmralı devlet kontrolünde ve İmralı’da oturan zat, seçimlerde devletin ya da iktidarın istediği, kamuoyuna duyurulmasında sakınca görmediği hatta seçim sonuçlarını etkilemesi umudunu taşıdığı bir mektubu yazdı, gönderdi, okuttu. Yani resmen İmralı, HDP’nin politikalarının karşısında yer aldı. Bu duruma göre HDP zaten İmralı ile karşı karşıya gelmiş olmuyor mu, ya da İmralı kimi destekliyor ya da zaten İmralı “yerli ve milli” kapsama girmiş olmuyor mu? HDP “İmralı ile ilişkim yok” diye bir açıklama yapsa, bu terörle arasına mesafe koymak mı olur yoksa İmralı’nın yerli ve milli çizgisine karşı çıkmak mı olur?
-İkinci konu, “Terörist başı” olarak kayda geçmiş olan İmralı’nın “Terör yuvası” olarak kayda geçmiş olan Kandil ile ilişkisinin netleşmesi açısından önemli. Acaba şu anda İmralı hala terörist başı mı, Kandil ile ilişkisi gerçekten “terörist başı ilişkisi” mi yoksa çoktan bir “avara kasnak” niteliğine bürünmüş bir ilişki mi? Bu ortaya çıkmalı ki “HDP’nin hangi ilişkisi terörle ilişki” kapsamında değerlendiriliyor, daha net görülsün.
-İçişleri Bakanlığının açıklamalarına baktığımızda şu anda yurt içindeki terörist sayısının 100’ün altına indiği, yani nerede ise ihmal edilebilir bir yoğunluğa ulaştığı söylenebilir. Kandil’dekilerin ise, sürdürülen İHA – SİHA ile desteklenen operasyonlar sayesinde nerede ise başlarını çıkaramayacak konumda oldukları ifade ediliyor. Bu durumda HDP hangi korku saikiyle terör yapılanmasının inisiyatifinde hareket ediyor olabilir? Yoksa KCK yapılanması mı hala HDP’yi denetiminde tutmaktadır? Benim bildiğim mesela Mithat Sancar, bu ağın dışında bir insandır. Yani ne KCK, ne İmralı ne de Kandil’den gelecek direktife göre hareket edeceğini sanmıyorum. Yanılıyor muyum? Ya da HDP şu anda, Mithat Sancar benzeri isimlerin yer aldığı sol bir bileşen durumundadır. Bu bileşenlerin tamamı Kandil ya da İmralı gibi bir dış güdüme evet mi demişlerdir? Bu sorular HDP’nin dış terör güdümü ile ilgisinin açıklığa kavuşması açısından önemlidir.
-Kandil pasifize edilmişse, İmralı zaten devlet kontrolünde ise, KCK disiplininin icra edilmesi iç operasyonlar sebebiyle zaten imkansız hale gelmişse, HDP’nin, korku – baskı – KCK denetimi sebebiyle terörle iltisak zorunda kalmaktan korunmuş olması lazım. Yani teröre karşı sürdürülen operasyonlar en çok HDPyi özgürce siyaset yapabilir hale getiriyor demektir. Bu durumda HDP’nin “Biz Kandilin vesayetine de karşıyız, İmralının vesayetine de, KCKnın denetimine de” gibi bir açıklama yapabiliyor gerekmez mi?
-Tabii işin bir de doğrudan HDP’nin bizzat kendisinin ideolojik yapı probleminden söz edilebilir. Ancak genelde tartışmanın siyaset zemininde işe yarayan – yıpratıcı bölümü “dış terör güdümü” olduğu için ona yoğunlaşılıyor, ama belki de asıl tartışılması gereken husus, HDP’nin kendisini nerede konumlandırdığı meselesidir. O noktada içerden eleştiriler aldı HDP çizgisi. Önce Altan Tan, HDPnin “Dindar Kürtler”i ıskaladığını, “Kürt oylarını Türkiye soluna destek konumuna sürüklediği”ni söyledi. En son Ayhan Bilgen “HDPnin Türkiyelileşme siyasetindeki yalpalama”ya işaret etti. Acaba asıl sorun HDP’de Kürt sorunu’nun nasıl çözüleceği”ne dair kafa karışıklığında mı odaklaşıyor? Onu da Suriye denklemi mi etkiliyor? Suriye denkleminde Amerikan – Rus politikaları devreye girdiğinden beri her şey allak bullak mı oldu?
-HDP’lilere yönelik siyaset odaklı operasyonların sürdüğü bir zamanda hem Altan Tan’ın (mesela Aydınlık’ta) hem Ayhan Bilgen’in eleştirel duruşları sorunlu görünse de ben HDP milletvekilliği tecrübesini de yaşayan Altan Tan’ın “Kürt sorununun çözümüne ilişkin analizleri”nin dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. Özellikle “Neler olmaz?” başlığı altında yazdıklarını ve gerekçelerini önemli buluyorum. Ve diyelim HDP’nin Kürt sorununun çözümü noktasında odaklaşan kesimlerinin bunları değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu ayrı bir yazıda ele alacağım.
Bu yazıyı şöyle bitireyim: Sadece siyasetin değil Türkiye’nin birincil sorununun odağında yer alan HDP’nin her şeyi yeni baştan değerlendirme zamanı geldi geçiyor.