Hükümet Orta Vadeli Programı (OVP) açıkladı. Program Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın moderatörlüğünde hazırlandı. Beştepe’deki sunumda Hem Cevdet Yılmaz, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan adeta yeni bir hükümet programı sunumu yapıyor gibi heyecanlıydı.
Oysa bu program, daha önce de heyecanla sunulan Yeni Ekonomik Model ve Türkiye Ekonomi Modeli’nin Türkiye’yi getirdiği ekonomik tıkanmanın içinden çıkarma amacı taşıyordu.
OVP’nin sunumunu, aslında ekonominin dizginlerinin teslim edildiği Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erken salonda dinledi.
Program, 2024’ten itibaren üç yıllık bir süreyi tanzim etmeyi öngörüyor. Şu anda ekonominin en onulmaz derdi enflasyon olduğu için üç yıl sonunda (2026’da) enflasyonun tek haneli rakama (yüzde 8.5’a) indirileceği vaat ediliyor.
Ancak yeni ekonomi yönetimi işe rakamları revize etmekle başladığı için üç yıllık süreçte hangi rakamın nasıl kontrol edileceği noktası “güven” sorununu bir kere daha gündeme taşıyor.
Merkez Bankası Başkanı daha kısa süre önce yıl sonu enflasyon rakamını (ki önceki yönetimler yüzde 24 olarak tahmin etmişlerdi) yüzde 58 olarak revize etti. Dün açıklanan OVP’de ise, bu rakam da revize edildi ve yeni rakam yüzde 65 olarak açıkladı.
Bu rakamın tutup tutmayacağı da tartışmalı. Çünkü bu ayki TÜİK enflasyonu yüzde 9.09 olarak açıklandı ve yıllık enflasyonu yüzde 58.94’e çıkardı. Daha eylül, ekim, kasım, aralık enflasyonları var ve tırmanış Ağustos’a benzer şekilde olursa, yüzde 65 öngörüsü bile çok çok gerilerde kalabilir.
Bu durumda 20224 için yine Merkez Bankası Başkanı’nın öngörüsüyle açıklanan ve OVP’ye de giren yüzde 33, 2025 için öngörülen yüzde 15 ve tabii 2026 için öngörülen yüzde 8.5 nasıl inandırıcı olabilir?
Dünkü sunuma baktığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi politikalarında bir “özeleştiri”ye rastlıyor muyuz?
Böyle bir şey yok.
“Erdoğan siyaseti” her şeyi en yeni imiş gibi ve çok yüksek kabullenişle açıklıyor. Oysa enflasyonun bu rakamlara yükseldiği dönemlerin ekonomi politikaları da kendilerinin riyasetinde, liderliğinde oluşmuştu.
Onlar da “Türkiye yüzyılı”nın adımlarıydı.
Oysa şu anda Türkiye, dünyadan farklılaşan bir enflasyon canavarının ağına düşmüş bir ekonomik süreçten kurtulmaya çalışıyor.
Kim getirdi Türkiye’yi buraya?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile “Varsanız çıkın, eleştiriye ihtiyacımız var” diye çağrıda bulunduğu şu darmadağın muhalefet mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü OVP sunumunda Ekonominin sağlığı için iki olmazsa olmazı açıkladı: “Güven ve istikrar” dedi. “İstikrar” için de “Güven”i şart koştu.
Sanırım Şimşek – Erkan ikilisi de en çok “Güven”in sarsılmamasına itina ediyor. Burada da kilit noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla takip ettiği, uğruna başka ekipleri evine gönderdiği kendi ekonomi yaklaşımını revize etmesi ve diyelim “Dışarısı”nın (Dış güçler demedim kadroyu yaralamamak için) güven duyduğu, ya da “Dışarısı” güven duyduğu için getirilen ekonomi kadrosuyla sağlıklı bir mutabakat zemini inşasına hayati ihtiyaç var.
Ekonomi tıkanmasa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünlerde idealize ettiği anlayıştan vaz geçmeyeceği açık. Ekonominin tıkandığını kim anlatmış olabilir sayın Cumhurbaşkanı’na bilmiyorum. Her kim ise iyi bir şey yaptığı muhakkak.
4 saat süren bakanlar kurulu toplantısının ardından sayın Cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojik” değerlendirmesini yapıyor. Yani 4 saat boyunca yapılan sunumlar “Sorun ekonomik değil psikolojik” kanaatini mi oluşturdu? Ne yani, toplumun psikolojisindeki bozukluk mu bu enflasyon canavarını besliyor? Nasıl bozuldu bu toplumun psikolojisi? Belki buna da bir yorum getirmek gerekiyor.
Belki makro planda da ülke ekonomisinin tıkanma noktasına geldiği ortaya konmuştur Cumhurbaşkanlığı nezdinde, bu makro tıkanmanın vatandaşa yansıyan kısmı gerçekten dar gelirlilerden geçtik, orta gelirlileri bile delirtecek nitelik taşıyor. Psikolojik boyut varsa böyle olmalı.
Asıl psikolojik sorun bunun yeterince görülmemesindedir. Devletin yoksulluk yardımı yaptığı aile sayısı 3.2 milyondan yüzde 38 artarak 4.4 milyona çıkmış.
Tarihi bir özdeyiş var: Yardım almaya alışanlar buyruk almaya da alışırmış. Bu da işin psikoloji boyutu değil mi? Siyasi psikoloji…
Ne diyelim, yine de hayırlar getirsin OVP bütün psikolojisi hasar görenlere, bütün ülkeye…