Yüzde 50 artı 1 tartışmasının Erdoğan kadar Bahçeli’yi de ilgilendirdiği belliydi. Onun için de Erdoğan’ın açıklamalarından sonra Bahçeli’nin ne diyeceğinin merak edilmesi tabii idi. Ve Bahçeli de konuştu.
Bahçeli’nin konuşması ile, yüzde 50 artı 1 ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne iki liderin farklı yerlerden baktığı da ortaya çıkmış oldu.
Konuşma metinlerine bakıldığında bu açık biçimde görülüyor. Yakından bakalım:
Erdoğan, Almanya’dan dönüş yolunda gazetecilerle yaptığı görüşmede, “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla ‘En fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır” demişti.
Erdoğan konuyu iki açıdan önemli buluyor. Bir: Oran’ın partileri ‘kimin eli kimin cebinde’ olacak biçimde yanlış yola sevk ettiği, yani ne olduğu anlaşılmaz ama hoş olmadığı belli gelişigüzel işbirliklerine yol açtığı, bundan sonra daha kötülerinin olabileceği boyutuyla… İki: Oran düşerse seçimin daha hızlı (tabii daha ittifaksız) sonuçlanacağı boyutuyla…
Birinci konunun, -ilk planda muhalefeti hedef aldığı görülüyorsa da- kendi partisini de ilgilendirdiği açık.
Çünkü Cumhur İttifakı da, Erdoğan’ın seçilebilmesi için 6 partiyi bir araya getiriyor ve orada da kimin eli kimin cebinde türü uzlaşmalardan söz etmek mümkün. İkinci konu ise, yüzde 50 artı 1’e seçilebilme zorluğu açısından bakıldığı izlenimi veriyor.
Erdoğan’ın sözlerinde ne Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye için ne anlam taşıdığına ne de bu barajın millet iradesini temsil açısından taşıdığı öneme dair bir boyut yok. Ayrıca “kimin eli kimin cebinde” tespitinin Cumhur İttifakı’nın iktidar ilişkilerinde ne anlama geldiğine dair bir boyut da yok. Hani bu yapı koalisyonların problemlerinden kaçınmak için gelmişti ya, ya şimdi ittifak yapısı iktidarda kimin eli kimin cebinde olgusunu doğuruyorsa…
Buna karşılık Bahçeli, söze Erdoğan’ın hesabı için “Bu açıklamalar tutarlı ve anlamlıdır” diyerek başlasa da “Bizim geçmişte yaptığımız açıklamalar ve görüşler de bellidir ve biz aynı yerde duruyoruz” diyerek devam ediyor.
Bahçeli’nin ondan sonraki sözleri bir anlamda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi felsefesi” niteliği taşıyor. Bir anlamda “Kafası karışanlara bilinçlendirme hamlesi” niteliğinde…Yüzde 50 artı 1’i de o çerçevenin kaçınılmaz gereği olarak zikrediyor. Bahçeli’nin bakışını kendi sözlerinden kaydetmek istiyorum:
“-Cumhur ile Cumhuriyet kucaklaşmışsa, bunun ana kaynağı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne aittir. Devlette çatlak sesler dinmiş, çok başlılık devri kapanmıştır. Yeni sistemin yeterli demlenme süreci devam etmekte olup olgunlaşması Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın güvencesi olacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tek kullanımlık reçete değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bekasıdır.”
Bahçeli buraya, millet – tarih -coğrafya değerlendirmesinin ardından gelir. Şu ifadeleri onun konuşmasından seçtim:
“Anadolu’da 1000 yıldır varoluşumuzun sırrı tehlikeleri zamanında sezen, tehditleri kaynağında eriten isabetli duruştur…..Coğrafyanın kader olduğu iddia edilir. Tarihin koordinatları doğru şekilde okunamazsa hayal kırıklığı kaçınılmazdır…..Coğrafyanın mesajı, tarihin akış istikameti milli şuurla kavrandığında Allah’ın izniyle Türk milletine hiçbir mendebur niyet zarar veremeyecektir…….İmparatorluk mirasına sahip Türkiye'nin mücavir bölgelerinde ve kültürel etki alanlarında olan biten hiçbir krize duyarsız kalmayacağı tarihi ve coğrafi bir vakıadır. Şam’dan Bağdat’a, Karabağ’dan Kudüs’e, Kırım’dan Kerkük’e, Kabil’den Keşmir’e, Üsküp’ten Trablus’a, Gazze’den Kahire’ye gelişen her hadisenin gelip dayanacağı yer Türkiye ve Türk vatanıdır. Bizi ne ilgilendirir dediğimiz gün, bağrımıza zehirli hançerin saplandığını çok geçmeden görür ve yaşarız.
Milli güvenliğimizin savunması vatan topraklarından değil, gönül, kültür bağlarımızın ilmik ilmik vicdanlara dokunduğu coğrafyadan yapılmalıdır. Filistin’in huzuru, Türkiye’nin huzurudur. Suriye’nin istikrarı Türkiye’nin istikrarıdır, Irak’ın esenliği Türkiye’nin esenliğidir. …..Dün sancağımız olan Gazze’nin bugün felaketine sırt dönmemiz, suskun kalmamız milli ve manevi emanetlerimize saygısızlık olacaktır. Bizim için bu konuda tarafsızlık diye bir şey söz konusu olamaz.”
Evet, böyle bir alt yapının üstüne bina eder Bahçeli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini… Yüzde 50 artı 1’de ısrarının gerekçesi olarak da şunları söyler:
“Milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, Cumhurun bütününü temsil edecek Cumhurbaşkanını seçiyoruz.”
“Sistemin aksayan, tekleyen yönleri varsa mutabakatla ele alınıp düzeltilmelidir” der ama “Bu ittifakın bozulmasına geçit vermeyeceğiz” de der. İttifakın devamı için Erdoğan’ın “Kiminle istiyorsa görüşüp temas kurmasına destek verilmiştir”, hatta “Partiden ihraç edilen biriyle aynı kareye girmesine bile ses çıkarılmamıştır.”
Bahçeli’nin durduğu yerden böyle görülen bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve ona imkân veren bir Cumhur İttifakı vardır. Bu kefaletin ne kadarının Erdoğan – Bahçeli buluşmasında iki taraf açısından da bilinç zemininde tutulduğu değerlendirmeye muhtaçtır.
Bahçeli “Kimsenin omuzuna binmedik, kimseyi de omuzumuza bindirmeyiz” diyor. Erdoğan’la ilişkiyi “hasbi, saygı ve sevgi temelli” olarak niteliyor ve sözlerini “Hiç kimse aramıza giremeyecektir” diye noktalıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahçeli’nin konuşmasının tamamını dinlemiş midir bilmiyorum. Ciddi bir çerçeve farklılığı bulunduğu açıktır. “Kimin eli kimin cebinde” sözü daha çok maddi çıkarları çağrıştırır.
“Kim hangi sebeple yol arkadaşlığı yapıyor?” sorusunun başka başka boyutları da vardır. Kiminle hangi işi birlikte tuttuğunuzu bilinçle belirlemek gerekiyor. Bu her taraf için böyle. Yakın siyasi tarihimiz, kimi zaman konjonktürel anlam yüklenen birlikteliklerin “Allah affetsin”le sonuçlandığı yığınla hadiseye tanık olmuştur.