Taha Bey yazdı ama bir de benden okuyun; zararı olmaz. Tarihi bir olaya, tarihi bir hukuk -siyaset hatasına tarihi bir muhalefet şerhi söz konusu.
Kaşıkçı olayından, davasının Suud’a devrinden ve devir kararına muhalefet şerhinden söz ediyorum.
Bir kere cinayet mahalli olarak Türkiye seçiliyor. Nasıl karar veriliyor buna, Kaşıkçı nasıl bir anlam ifade ediyor ki bu vahim süreç göze alınıyor, dünyanın hangi ülkesinde gerçekleşse büyük skandal olacağı açık olan bu olay ortaya çıktığında Türk-Suud ilişkilerinin nereye gideceği nasıl değerlendiriliyor, bilinmez, ama Türkiye seçiliyor.
Cinayetin nasıl hunharca işlendiğini artık dünya – alem biliyor. Amerika’da yaşayan Suudi muhalif gazeteci, Suud’un İstanbul Konsolosluğuna çekiliyor, Suud’dan adamlar geliyor, testerelerle, belki zehirlerle, belki kimyevi maddelerle, zehirliyorlar, kesip biçiyorlar ve cesedi bir şekilde – artık bir kuyuya atarak mı, kimyevi maddelerle eriterek mi?- yok ediyorlar. Yok ceset, ortada yok, yok.
Türkiye, hem de Cumhurbaşkanı’nın dilinden olmak üzere en sert tepkiyi veriyor. Haklı mı, sonuna kadar haklı. Dava açılıyor, haklı mı sonuna kadar haklı.
Ama birdenbire bir gün, tam da Türkiye’nin dövize sıkıştığı, -Körfez ülkeleri ve Suud ilişkilerini yeniden dizayn etmeye yöneldiği süreçte- davanın Suud’a devri konusu gündeme geliyor. Mahkeme, Adalet bakanlığı ve tabii daha yüksek yerlerin bilgisi olmadan olmaz dosyanın Suud’a devri kararlaştırılıyor. Bu işlere “kitabına uydurma” denilir, o da gerçekleştiriliyor. Dosya mahkemenin çoğunluk kararıyla devrediliyor.
İşte orada bir hakim çıkıyor, dosyayı karara bağlayan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Nimet Demir, bir muhalefet şerhi yazıyor. Sürecin mimarlarına her şeyi, ama sürece katkıda bulunanların koruyup gözetmesi gereken her şeyi hatırlatıyor. Taha Bey yazısına “Türkiye’de hakimler var” ifadesini koymuş. Ama keşke o hakimler sonuç alabilseydi. Burada “Hakim”in kararı sadece “Muhalefet şerhi”ne yansıyabildi. Değerini azaltıyor mu, asla. Tarihi bir muhalefet şerhi bu.
“Devletlülerimiz”in de okuması dileğiyle bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum, kimi cümlelerin altını çiziyorum ki, hızlı akan süreçte gözden kaçmasın:
“6706 Sayılı Kanun’un (Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu) 25/1-ç maddesindeki düzenlemenin; başka ülkede yargılanan ve haklarında hüküm verilen sanıklarla ilgili ülkemizde görülen davanın önceden yargılamayı yapan ülkeye devredilemeyeceği, dolayısıyla Suudi Arabistan’da yargılanan ve haklarında hüküm kurulan 11 sanıkla ilgili İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin devir kararının 6706 Sayılı Kanun’a aykırı olduğu kanaatindeyim.
Adalet Bakanlığı’nın davanın reddine ilişkin 01/04/2022 tarihli kararında, sanıklarla ilgili ölüm cezası veya insan onuru ile bağdaşmayan bir ceza verilmesine yönelik teminat alınmadığı görülmektedir. Adalet Bakanlığı’nın, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 01/04/2022 tarihli talebine, acele kaydıyla aynı gün verdiği teminatsız ‘uygundur’ kararı, bu haliyle 6706 Sayılı Kanun’un 11/1-d maddesine aykırı olduğu, bu aykırılık giderilmeden verilen devir kararının doğru olmadığı kanaatindeyim.
“Davanın… devri her şeyden önce adaletin tahakkuku amacıyla oluşturulan 6706 Sayılı Kanun’a haksızlık teşkil edecektir. Bu çerçeveden bakıldığında, söz konusu davanın devri, sanıklar açısından ‘kendi davalarının yargıcı olmak’ sonucunu doğuracaktır.
“Anayasamızın 138. maddesi, ‘Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler’ hükmünü içermektedir. Anayasa ve kanundan maksat; yürürlükteki mevzuat, hukuktan gaye; evrensel ilkeler, vicdandan kasıt ise; adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarıdır. İddianamede Cemal Kaşıkçı’nın muhalif tavrı nedeniyle Suud yetkililer tarafından ölümle tehdit edildiği, kendisine zarar veremeyecekleri inancıyla Türkiye’de bulunduğu, bunu yakın çevresine söylediği zikredilmektedir. Cemal Kaşıkçı’nın ülkemizde bulunduğu sürece canı, malı ve ırzı; halkımızın, dolayısıyla devletimizin tekeffülü altındadır. Suud yetkililerinin ülkemizde Cemal Kaşıkçı’ya karşı gerçekleştirdikleri pervasız ve hunharca cinayet, ülkemizin ‘emin belde’ vasfına, devletimizin onur ve saygınlığına büyük saldırıdır. Bu eylem nedeniyle kamu düzeni ciddi bir şekilde zarar görmüştür. Eylemi gerçekleştiren faillerin bulunup yargılanması, eylemleriyle mütenasip müeyyide uygulanması suretiyle sarsılan kamu düzeninin tamiri elzemdir.
‘Ne yapalım Suud yönetimi yargılamak için sanıkları vermiyor’ acziyeti içinde davanın devri ve sanıklar hakkında kırmızı bültenin kaldırılması; toplumun adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarıyla bağdaşmadığı kanaatindeyim.”
Başkan Nimet Demir muhalefet şerhinin sonunda şu cümleyi kuruyor:
“Davalar -Mavi Marmara davasını da katıyor değerlendirmesine- bozulan ikili ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir.” Diyet!
Açık bu muhalefet şerhi hukuk düzenimiz ile birlikte siyaset düzenimizin de dış politikamızın da resmidir. Oldu da bitti maşallah.