Her iktidarın ayağının sürçtüğü zamanlar olur. Yanlışlar yapılır. İcraat olan yerde hataların da olması normaldir.
Ancak bunlar görülür, düzeltilir, ipin ucu kaçmamıştır, sağlıklı bir oto kontrol işliyordur, birisinin görmediğini bir başkası görmüştür, sağduyu devreye girmiştir vs. ve birkaç adım sonra doğruya gelinir.
Üst üste olmayacak şeyler oluyorsa orada bir insicam kaybı vardır, bir dağınıklık, şiraze bozulması, ipin ucunun kaçması, oto kontrolün devre dışı kalması, uyarı mekanizmasının âtıl hale gelmesi, başına buyrukluğun egemen olması söz konusudur.
Bunun diğer ifadesi dökülmedir.
Şu baro başkanları yürüyüşünün bu hale gelmesi Ankara açısından tam bir dökülme yaşandığının göstergesidir.
Yürüyüş rahatsız edici olabilir. Ama zaten bu tür sivil eylemler iktidarda birilerini rahatsız etmek ve girdikleri yoldan döndürmek içindir. Orada sinirlerinize hâkim olacaksınız, itidali kaybetmeyeceksiniz, üstelik sahaya sürdüğünüz kolluk kuvvetlerinin sizin adınıza hukuk dışı işlere girişmemesini sağlayacaksınız.
Baro başkanları kötü niyetli ise, Ankara’da hukuk çiğnenmesinin olağan hale geldiğini ortaya koymak gibi bir hesapla hareket etmiş, yani tam da o görüntülerin oluşmasını istiyor iseler ve onu onlara sağlayan siz oluyorsanız, ortada yönetim adına bir akıl tutulması var demektir.
Devlet her kim ise görmedi mi orada olan biteni? Nasıl bir karar süreci işledi ki 27 saat sonra baro başkanlarının istediği noktaya gelindi? 27 Saatlik “Devlet gecikmesi” Ankara’da nasıl bir karar mekanizmasının işlediğinin göstergesi değil mi? Bakanlar karar mı veremedi, Cumhurbaşkanı’na ulaşılamadı mı, Cumhurbaşkanı ikna mı edilemedi, Baroların eyleminden çok mu endişe edildi, neden endişe edildi vs…
Osman Can, bir zamanların AYM raportörü, bir dönem Ak Parti milletvekili, Anayasa çalışmaları sırasında ciddi uyarılarda bulunmuş isim, Karar tv’deki mülakatta “Paranoya” ifadesini kullanmıştı. “Paranoya mı?” diye üsteledim, “Evet paranoya, dedi, Gezi’de girildi o psikolojiye, 7 Şubat MİT krizi onu besledi, 17-25 Aralık besledi” dedi. Bu psikolojinin Ak Parti’nin insicamını bozduğunu ifade etti.
O duygu istila ederse insanın dünyasını, evet, insicam kaybolabilir. Her yerde bir tehdit görülebilir. “Beka sorunu” bizzat kendi bünyemizi zonklatır.
Kim bilir belki de “Beka sorunu” gibi okundu Baroların eylemi… Halbuki o eylemin kapısını siz aralamıştınız. Barolarla ilgili girişim, “Her yer hizaya getirildi sıra Barolara geldi” gibi sunulmuştu. İktidar merkezli bir düzenlemeydi. Zaten avukatlar bile bir şekilde sapır sapır tutuklanmaktaydı. Birisine uzaktan yakından “terör isnadı”nda bulunuldu mu içeri alınabiliyor, iddianamesi yazılmadan yıllarca içerde tutulabiliyordu. Bu süreçte Baroların ele alınması, “Hizaya getirilme” dışında nasıl okunacaktı.
Bu durumda Barolar yürüyecekti, Barolar yürüyünce siz ne yapacaktınız? Engel olacaktınız. Engel olunca da işte bu olacaktı. Sonunda “Hizaya gelen” siz olacaktınız. Bu da oralarda işlerin iyi – makul yönetilmediğinin işareti olacaktı.
Bakın bu arada neler oluyor?
- İstanbul’da size seçim kaybettiren kişiye verilen 9 yıl 8 ay 20 günlük hapis cezası tam da 23 Haziran’da yani seçim kaybının yıldönümünde İsti’naf’ın onayından geçiyor.
-Mersin’de Emniyet güçleri, “FETÖ ile mücadelenin nasıl sürdürüldüğünü göstermek istercesine” “FETÖ’cü” diye girdiği evin kütüphanesinden aldığı Kur’an tefsirlerini, dini kitapları “Terör malzemesi” diye teşhir ediyor.
Mehmet Metiner’in “Bizim iktidarımızda böyle bir görüntü” diye hayıflanması boşuna değil.
-Bir güreşçi bankanın yönetim kuruluna atanıyor. RTÜK Başkanına bir başka bankanın yönetim kurulundan maaş bağlanıyor.
-Bu ülkede her insanın güvenliğinden sorumlu, herkesin mahremine ulaşabilen bir bakan bir gazeteciyi resmen ve alenen “Namussuzluk”la suçluyor.
Ben bir siyasetçiye “Dökülme var” dedim de, o da bana “Ahlâki dökülme” dedi. Ahlâk mı başka şey mi tartışılabilir ama ortada ipin ucunun kaçtığı gibi bir olgu ayan – beyan gözüküyor. Azıcık sağduyu sergilendiğinde “Bizim iktidarımızda böyle bir görüntü” denecek o kadar olay var ki. Ama onun için de ipin ucunun kaçmaması lâzım.
MÜMTAZER TÜRKÖNE İÇİN
Devlet Bahçeli Mümtazer Türköne’yi hatırlamış. “Ülkücü şehit Mustafa Türköne”den yola çıkarak. “Şehidimizin ağabeyine yönelik atılı isnatlar netleşsin, dava tekraren ve titizlikle değerlendirilsin, bir haksızlık varsa acilen düzeltilsin” diyor.
Bahçeli bu süreçte bir işin ucundan tutarsa netice alır! Değil mi?
FETÖ işlerinde size sahiplenen “içerden” birisi olursa onların iş bitirdiği de müsellemdir.
Ne diyelim, bari bundan 5 ağustos 2026’den beri tutuklu bulunan Mümtazer Türköne de yararlansın. Yazılarından başka bir dosyası yoktu. İçerde neden yattığı bile belli değil. Sahip çıkan olmazsa yatıp kalıyorsunuz. Yanlış giden şeyler içinden bir doğru çıksın bari.