Geçtiğimiz hafta bir tv tartışma programında, muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisinin halkta karşılık üretip üretmediği üzerine konuşulurken bir tartışmacı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bir “Devlet projesi” olduğunu söyledi. Yani “Siz neyi tartışıyorsunuz, ya da muhalefet ne ile uğraşıyor farkında mı, ortada devlet iradesi var” gibi bir şey.
Böyle bir söz söylenince başkalarına susmak düşer, değil mi? Emir demiri keser, babında bir söz bu. Eskinin “Derin devlet”inden bahseder gibi.
Aslında eskiden hakikaten bir “Hükümet” vardı, bir de “Devlet.” Hatta birileri onu büyük harfle “DEVLET” diye yazarlar, ya da konuşma içinde geçiyorsa iki eliyle de işaret yaparak “Tırnak içinde Devlet” derlerdi.
Bu biraz da Ak parti iktidarının “farklı” mı desem “genel gidişata aykırı” mı desem bazı icraatlarına karşı uyarı babında “Acaba bu konuda devlet ne diyor?” gibi bir şerh düşerken seslendirilirdi. Mesela o zamanlarda Ahmet Necdet Sezer ya da MGK devlet, Ak Parti de Hükümet idi.
Sonra yıllar yıllar geçti ve halkın seçtiği iktidar, tüm alanlarda hakim oldu. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın hükmetmediği devlet alanı kalmamı gibi oldu.
Bütün dünya biliyor ki, Tayyip Erdoğan mutlak egemendir.
Başlangıçtaki o laf biraz farklı bir durumu ifade ediyor. Yani şimdi Tayyip Erdoğan’a mutlak yetki veren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, şayet bir “Devlet projesi” ise, ortada yine Tayyip Erdoğan’ın yönettiğinden başka bir “Devlet” var, o “Devlet” böyle bir tek adam yönetimini Türkiye için uygun gördü, bir ileri adım, “Başında da Tayyip Erdoğan gibi birisi, ya da tam Tayyip Erdoğan olsun” istedi.
Bu mudur?
Hoş, mevcut iktidar döneminde de bazı ağır meseleler söz konusu olunca “Devlet böyle öngörüyor” gibi ifadeler kullanılmıyor değil, ama şu anda devletin en belirleyici unsurunun Tayyip Erdoğan’ın iradesi olduğunu, ya da devletin görünen herhangi biriminde “Ona rağmen” bir şey olamayacağını herkes kabul eder sanıyorum.
Ama tekrar edelim, şayet o söz doğru ise bazı süreçlerde, diyelim sistem tartışması yapılırken, “Devlet” diye bir yapı devreye girmiş, o yapının iradesi ile Tayyip Erdoğan’ın yönetim üslubu buluşmuş ve Türkiye bugünlere gelmiş.
Yaşananlara bakıldığında Devlet Bahçeli’nin “Devlet”iyle, büyük harfle “DEVLET” buluşmuyor değil.
Gerçekten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Devlet Bahçeli’nin yol vermesi ile hayata geçti denebilir. Hatırlayalım: Sistem henüz parlamenter nitelikte ama Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmiş ve 12 Eylül anayasası ile kendisine verilen “icranın başı” yetkilerini kullanmak istiyor. Ama sistem “Başbakan”a göre düzenlenmiş. Bu durumda ya Başbakan yukardan gelen icrai programı uygulayacak, ya da yetki karmaşası çıkacak. Birinci durum “Düşük profilli” bir Başbakanı gerektiriyor, ikinci durum ise “çift başlılığı.“ Ahmet Davutoğlu ile Binali Yıldırım farkları.
İşte burada “Devlet” devreye giriyor. Ama adam akıllı somut bir devlet: “Devlet Bahçeli” Çok çok sürpriz bir şekilde “Fiili olanı hukuki hale getirelim, biz destek vermeye hazırız” diyor. Bunu söyleyen kişi, aynı zamanda “Tekeden süt çıkar Tayyip Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz” diyen zat olunca ve bu zat, “Fiili” olan dönemde nasıl bir “erk” kullanacağı aşağı yukarı belli olan birisini hukuken de “Tam yetkili” kılmaya destek vereceğini açıklayınca ortada gerçekten farklı bir durum olduğu görülüyor.
Görülüyor da, Devlet Bahçeli’nin bu çıkışı “Devlet görüşü” ifadesiyle anlatılmak istenen şeye mi tekabül ediyor, asıl soru o. Yani denmek isteniyor ki, “Devlet Bahçeli, Devlet’te pişen bir hamleyi devreye soktu.”
Tabi sorular bitmiyor?
-Kim o devlet?
-Devlet Bahçeli o devletin neresinde?
-O devlet nasıl bir Türkiye projelendiriyor ki, Tayyip Erdoğan’ı o projenin baş aktörü haline getiriyor?
Devlet Bahçeli’nin stratejik vuruşuyla devreye giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Bahçeli’nin etkinliğinin olduğu açık. Fiili ortak durumunda.
Aynı şekilde Ak Parti’nin yola çıktığından çok farklı, mesela Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle “Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alan” hüviyetten çok farklılaştığı açık. Ya da Erdoğan’ın böyle bir cümleyi asla kuramayacağı bir noktaya gelindiği açık. Bu iktidar döneminde kimi “Açılımlar”ın yapılamayacağı da açık. Bazı temel sorunların MHP üslubuyla çözülme sürecine girildiği de açık. Dış politikada gelinen noktayı da acaba “Devlet” ile “Tayyip Erdoğan üslûbu”nun buluşması olarak mı okumak gerekiyor?
Bakıldığında Ak Parti’nin yola çıkarkenki kodlarından farklılaştığını görmeyen yok. Bu kod değişiminin MHP istikametine doğru yöneldiği de açık. Perinçek’e benzeyiş, MHP’ye benzeyişle paralel bir durumu resmediyor.
Bunlar, “Devlet” diye nitelenen bir alanda pişen projenin devreye konması mıdır, yoksa Tayyip Erdoğan’ın “Güç iradesi”nin Devlet Bahçeli’nin sistem formatı ile eski ifade ile söylersek “Tetabuk etmesi – Üst üste gelmesi” midir?
Ak Parti’nin kurucu kadrosundaki isimler, “misyon” dedikleri şeyin böyle bir dönüşüme uğramasını tahayyül etmişler miydi?
Hakikaten “Devlet” diye halktan oy almış kişileri bile dönüştüren bir yapı varsa ve o yapı Türkiye için ideal sistemin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi “Tek adam yönetimi” haline gelen bir yönetim tarzı olduğunu düşünüyorsa, muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisinin hiçbir şansı yok mu? Ya da “Devlet” o dönemde de ne eder eder, sistemi kendi kodlarına uygun hale getirir mi? Peki o dönemde “Devlet Bahçeli”nin “Devlet” ile ilgisi nerede durur?
Belki de TV’deki gazeteci boş boş konuşmuştur.
Bütün bu işlere Tayyip Bey nasıl bakıyor acaba?