Tam da bunun için karşı çıkılır “Devlette akraba istihdamı- kayırmacılığı” anlamına gelen “Nepotizm”e. Getirdiğinizde kayırmacılık sebebiyle getirdiğinize inanılır, başarılı olup olmadığı hep tartışılır, başarısız kaldığında git denilmesi zor olur, git dendiğinde geride tortular bırakır, üstelik getirene de git diyene de ailevi bedeller ödetir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tam da bunu söylüyor. “Berat Albayrak’ın enerji ve ekonomide birikim sahibi olduğunu ve başarı gösterdiğini ancak en büyük talihsizliğinin, ‘damat’ sıfatının, bu alanlardaki birikimi, gayreti ve başarısının önüne geçirildiğini” ifade ediyor. Şu tespit de ona ait: “Eğer herhangi bir siyasetçi olarak bu işleri yapsaydı kendisiyle ilgili değerlendirmeler daha objektif yapılabilirdi diye düşünüyorum.”
Cumhurbaşkanı son olarak “CHP ve şürekâsı”nın “Berat Albayrak’ı ve onun nezdinde tüm aileyle birlikte şahsını hedef alan bir kampanya yürüttüğü”nü belirterek, “Bu iş artık siyaset boyutunu aşıp bir insan olarak temel hak ve özgürlüklere, özellikle de ailemize saldırı boyutuna varınca ağızların payını vermek de üzerimize vacip oldu” diyor.
Gelinen nokta bu.
Doğru, Cumhurbaşkanı’nın ailesinin işin içine karıştırılması kabul edilemez, Berat Albayrak’ın sırf Damat olması sebebiyle başarılarının görülmemesi kabul edilemez vs…
Ama bunun böyle olacağını en baştan görmemek, tahmin etmemek mümkün mü?
En başta Enerji Bakanlığı’na getirilirken Cumhurbaşkanı’nın damadı olmasaydı bu göreve getirilmezdi gibi bir kanaat doğuyorsa, onunla yetinmeyip Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi en hassas, en stratejik bakanlığa getiriliyorsa, bu tasarrufların ülke yönetiminde keyfilik gibi algılanma riskine itibar edilmiyorsa, ekonomide asıl hasarın keyfilik ve hukuk zaafı yüzünden gerçekleştiği değerlendirmeleri göz ardı ediliyorsa ve bu süreçte ekonomi ciddi sarsıntılar geçiriyorsa…
Bu konunun Ak Parti için alanda en zor savunulan bir konu olduğunu bilmeyen var mı?
Bu konunun parti bünyesinde sağlıklı olmadığını paylaşan insan sayısı az mıdır?
Konuyu muhalefetin gündemde tutması kadar tabii bir şey olabilir mi?
Doların 8.50 liraya çıktığı bir dönemin Ekonomi ve Maliye Bakanı kim olsa hedef olur, bu bakan “Damat” ise çok daha büyük hedef olur. Bu meselenin muhalefet için ballı börek olması son derece normaldir.
Berat Bey’in görevden gitmesi de “Damat”lığın getirdiği sorunla ilgilidir. Merkez Bankası’nın başına Naci Ağbal getiriliyor, Bakan Bey, instagramdan istifasını açıklıyor, derin bir sessizliğin ardından Beştepe’den açıklama geliyor, “Görevden affını istedi, biz de affettik.” Ondan sonra çok daha uzun süren bir sessizlik. İradenin sahibi Cumhurbaşkanı, kayınpeder. Görevi bırakan damat. Ailede burukluk olmaz mı, elbette olur. Sessizlik, sessizlik, sessizlik.
Muhalefet devreye giriyor, klipler yapılıyor: Damat nerede?
Bu arada Merkez Bankası Başkanı’nın değişmesi ile yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın gelmesi ve faizler konusunda atılan birkaç adımla birlikte döviz düşüyor. Düşüyor, düşüyor. Berat Bey’in Doları ile Lütfi Elvan’ın Dolar’ı arasında 1.5 Lira fark var.
Ne oldu da böyle oldu?
Sonra “128 milyara ne oldu?” hesabı…
Ülkede öyle bir “Damat odaklaşması” yaşanıyor ki, şöyle bir görünse, bir yerde ortaya çıksa bütün medyada flaş haber olacak.
Bu zor bir durum. Berat Bey için de zor, aile için de zor. Çoluk – çocuk herkes için zor.
Şu anda Cumhurbaşkanı’ndan başlamak üzere nerede ise tüm devlet mekanizması Berat Bey’in savunması için seferber olmuş durumda. Bunu herkes için yapıyor mu devlet, şu anda devletin önemli görevlerinden midir bu? Berat Bey’in değişmesi ve birkaç hamle ile birlikte işler düzene girmeye başlamışsa, Berat Bey var iken neden işler ters gidiyordu, bütün dünya seferber mi olmuştu Berat Bey’e komplo kurmak için? Daha bir dünya soru geçmez mi insanların kafasından?
Berat Bey’in ekonominin başına getirilmesi hata mıydı?
Hata olduğunu görmek için ekonomide ödenen bedele bakmak yeterli. Zaten onun için Berat Bey’in gidişine yol açan kararlar bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından alındı.
Sonuçta Türkiye bir “Damat Bey” olayı yaşadı. Siyasi tarihe bu da geçti. Bundan sonraki dönemlerde hep hatırlanacak bir ders halinde.
Ben yaparım olur yaklaşımının en güçlü pozisyonda olsanız dahi sağlıklı işlemediği görüldü. Bazı şeyleri halka kabul ettirmek için gücün de kafi gelmediği durumlar oluyor demek ki.