1. Millet İttifakı yola çıkarken tam da “ortak başkan adayı” olarak Kemal Kılıçdaroğlu gibi birisini mi öngörmüştü? Bir masa etrafında buluşulduğunda “Ortak aday belirleme” işini baştan yapmamak, daha baştan “ihtilaf çıkacağı” endişesinden mi kaynaklanmıştı? Yol yüründükçe Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylık hesabı yaptığı diğer paydaşlar tarafından anlaşılmamış mıydı? Akşener’in “Kazanacak aday” uyarısı, Masa’nın Kılıçdaroğlu dışındaki diğer paydaşları tarafından hiç önemsenmemiş miydi? Benim yazılarımda “İş Kılıçdaroğlu’nun kendisini dayatacağı bir noktaya doğru gidiyor” yollu uyarılar, başka kimsenin aklına gelmemiş miydi?
Evet Masa’yı kuran Kılıçdaroğlu idi, evet, CHP Masa’nın en büyük ortağı idi, evet Kılıçdaroğlu “Helâlleşme” gibi CHP’yi aşan bir toplumsal uzlaşma hamlesini geliştirmişti. Ama, daha baştan “Arkadaşlar ben Cumhurbaşkanı adayı olmak da istiyorum. Yarın sürpriz olmasın. Masa’yı kendi siyasi hesabım için kurgulamış olma kurnazlığı içine düşmek istemem. Bugünden konuşalım. Başka öneriler varsa onları da tartışalım” dese daha centilmence olmaz mıydı?
Bugün CHP içinde “Değişim” deyince mutlaka “Kılıçdaroğlu’ndan başkası”nı kaçınılmaz görenler, o gün “Gerçekten kazanmak ve değişimi gerçekleştirmek için Kılıçdaroğlu’ndan başkasını aramamız gerekiyor” gibi bir arayış içinde olmuşlar mıydı?
CHP dışından isimlere CHP dünyası sıcak bakmış mıydı? CHP içinden bazı isimler daha adları anıldığında “Geç onu” refleksi ile dışlanmamış mıydı?
CHP dünyası gerçekten Kılıçdaroğlu’nun kazanacak aday olduğuna mı inanmıştı, yoksa “Erdoğan o kadar yıprandı ve ona nefret o kadar geniş bir kitlesel rüzgâra dönüştü ki karşısında kim olsa kazanır” gibi bir ham – hayal herkesi etkilemiş miydi?
2. Kılıçdaroğlu seçilemedi. Evet, iktidar 21 yılın yıpranmışlığı içindeydi. Ekonomi felaketti vs. Ona rağmen seçilemedi. Seçilebilecek bir aday, toplumu yeniden Tayyip Erdoğan’a sarılmaya yönelten kaygıları da giderecek bir aday olabilir miydi, elbet olabilirdi. Ya da Tayyip Erdoğan’ın bu seçimi de alacağı kaçınılmaz mıydı, değil tabii. Kılıçdaroğlu yüzde 48 oy aldı ise, ondan daha fazla toplum duyarlılığını yakalayan insanlar bulunabilirdi. Acaba Kılıçdaroğlu Meral Hanım’ın “Kazanacak aday” sorgulamasını kendi içinde hiç değerlendirdi mi, cevabı ne oldu, tereddüdü nasıl aştı, “Bu seçimi ben kazanabilirim” kesin inancı ile mi aday oldu, yoksa “Erdoğan karşıtlığı yükseldi, evet toplumun bana da rezervleri var ama, belki kazanabilirim” gibi bir değerlendirme ile mi yola çıktı? Belli ki bu duyguların her birinin seçim sonucu ile derin alakası var.
3. Kılıçdaroğlu kaybetti ve bu, CHP’de siyasi depreme dönüştü. Siyasette faturanın kaybedene kesilmesi âdettendir, hele CHP’de “Liderlik hesabı” hiç kapanmaz, şu anda da o yaşanıyor.
4. Bu noktada CHP’ye yakın medya aktörlerinin girdiği taraftarlık psikolojisi ve o çerçevede sergilenen “kılıç çekme” hamleleri, adam harcama dilleri gerçekten ayrı bir klinik vak’a olarak analiz edilmeye değer.
5. Sihirli kelime “Değişim” seçimlerde “Erdoğan’ı değiştirme” anlamına geliyordu. Toplumda özellikle de gençlerde oluştuğu düşünülen Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarından “usanmışlığı” vurmak içindi “Değişim” söylemi. Evet, Erdoğan’ı değiştirmek, Türkiye için -niteliği ne olursa olsun- bir değişimdi. Bunun etkilediği kitleler de olmuş mudur, olmuştur. Seçim sonuçlarına bakıldığında beklenen ölçüde olmadığı da anlaşılıyor.
6. “Değişim” kılıcı şu anda CHP içinde Kılıçdaroğlu’nu biçmeye yarıyor. İlk planda muhtemel ki MYK’yı değiştirerek “Değişim” talebini taca çıkartacağını düşünen Kılıçdaroğlu bile bu rüzgârın kendisini savuracağını anlamış olmalı ki, “Değişimin önünü açacağı”nı ifade etmiş bulunuyor. Şu anda iki isim var öne çıkan: Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel.
İmamoğlu, uzunca bir süredir İstanbul’u aşan bir siyasi yürüyüşü planladığını ortaya koyuyor. Son seçimde etkin biçimde Türkiye meydanlarında koştu. Kılıçdaroğlu’na oy istedi ama kendi “PR - Halkla ilişkileri”ni de yaptığı muhakkak. Ne denir? Üslubu, beden dili, meydanlara yakışıyor.
Özgür Özel ise, yılların CHP grup yöneticilerinden… Son seçimde Kılıçdaroğlu Meclis’e giremediği için Grup Başkanı olarak belirlendi. İyi konuşur. Meydan performansı çok bilinmiyor.
İmamoğlu belli ki bir ekiple çalışıyor. Özgür Özel’in bir ekibi var mı bilinmiyor ama adaylık süreci başlarsa etrafında bir ekip oluşacağını tahmin etmek de zor değil.
7. Asıl mesele “CHP için değişim ne anlama geliyor?” sorusunda toplanıyor. Kılıçdaroğlu da “Helâlleşme” söylemi ile CHP için bir değişim yolu açmıştı. Kendi adıma “Helâlleşme”nin CHP için tarihi önemde bir açılım olduğunu düşündüm, bunu yazdım.
Ama görünen o ki, içeriği, “muhafazakâr toplum kesimleri ile sağlıklı iletişim” diye özetlenebilecek, “Helalleşme” tüm CHP camiası için içselleştirilmiş değil. “Helâlleşme”yi “sapma” olarak niteleyen, “Değişim” adı altında “Klasik CHP”ye dönüşü işaretleyen çıkışlar bile var.
İmamoğlu ya da Özel… Ya da CHP’nin kurumsal yapısı… 2023 Türkiyesi için bir siyasi önderlik profili çıkarmak durumundalar. Bunun için öncelikle “CHP’yi değiştirecekler.” Tamam, liderliğe talipler ama “Nasıl bir Türkiye için nasıl bir CHP?” sorusunun da içini doldurmak zorundalar. Kitleleri ikna etmek kolay değil.