Ekonomiyi yanlış yönettik, Allah affetsin” deseydi daha sahici, daha samimi bulunurdu.
“Ben ekonomistim. Ekonominin kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz” demekten yani. Çünkü bu ikincisi hayatın apaçık gerçekleri ile çelişiyor. İnsanlar bunu kendi hayatlarında çok yakıcı biçimde yaşıyor.
Aynı şekilde “Nass var, nass” demek de “Allah affetsin” gibi yanlışı görüp, bir tür özür beyan etmenin yanında kendi yanlışına dini gerekçe üretmek gibi algılanıyor. Bu da samimiyet sorgulamasına götürüyor.
“Büyü bozuldu” dedim başlıkta. Bizde, yani muhafazakar – dindar camiada kişilere kutsiyet arz etme eğilimi vardır. Yanlış kondurulmaz onlara. Bir tür olağanüstülükle donatılır. Yanlış bir şey görüldüğünde -değil mi ki kendisi küçük bir insancıktır- kendisinin yanlış gördüğüne inanılır. Yanlışı içine sindirmek için “Bir bildiği vardır” denilir. “Hoca’nın, Hocaefendi’nin, Reis’in, Kral’ın bir bildiği vardır!”
Ama gerçekler kendini dayatır. İnsanlar kendi hayatlarında gerçeğin yaman etkisini görürler. Bir yanda kutsiyet atfettikleri kişinin etkileyiciliği (diğer ifadeyle büyüsü) diğer yanda kendi gerçekliği.
Kendi gerçekliğini feda edip uçuruma sürüklenen yok mudur? Vardır. Bunun örnekleri de dünyada kimi zaman “toplu intiharlar” biçiminde, ya da uçurumdan düştükten sonra bile uyanmama, gerçeği görmeme, hala uyduruk gerekçelerle oyalanma biçiminde ortaya çıkıyor.
Bir bilim adamı, eski Merkez Bankacılardan Hakan Kara ekonomide yapılanları “Karşıdan düşman gelirken silahı kendine sıkmak gibi bir şey” diye tanımlamış.
Toplum nabzını tutan bir sosyal bilimci Bekir Ağırdır, t24’teki yazısında “Toplum çok kaygılı ve yorgun. Gerçek hayat dertlerinin harareti o denli yükseldi ki artık son 10 yılda olduğu gibi kimliklere dayalı siyasi düşünüş o hararet karşısında eriyor” diye yazmış. Ne demek bu biliyor musunuz, “Aç insan inançlarını yer” demek. “Öyle bir kimlik siyaseti yürüttük ki toplum biz ne dersek inanır” yaklaşımı boştur” demek. Ağırdır bunu açıkça yazıyor: “İktidar bloku Erdoğan’ın bir kez daha bu toplumsal dalgayı lehlerine bükecek seçim stratejisini geliştireceğini umuyorsa da bu kez çok mümkün görünmüyor. Erdoğan ve çevresindeki kadro eski siyasi maharetine sahip değil” diyor.
Ali Babacan bir tespit yapmış, çok açık rakamlar veriyor, üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi imzasıyla çıkmış metinden, diyor ki::
“Bu iktidar önünü görüyor mu? Bu iktidar plan program yapıyor mu? Daha 2 ay önce Cumhurbaşkanı imzasıyla orta vadeli ekonomik program açıklandı. Kalın bir döküman. Taratılmış, aceleyle Resmi Gazete’ye konmuş. Geleceğe doğru kur hedefleri var dolar kuruyla. 2 ay önce yazdıkları kur hedefi 2022 için dolar kuru hedefi 9 lira 30 kuruş. Cumhurbaşkanı kendi imzasıyla açıklıyor. 2023 için 9.80. 2024 için 10 lira 30 kuruş. Ne zaman için, 2024 için. 2 ay önceki açıkladığı ekonomik programda 3 yıl sonrası için kurduğu kur hedefi 10.30, bugün kur 11’i geçmiş durumda. Bu hedeflerin hangisine kim inanır? Bu iktidarın projeksiyonlarına kim inanır?”
Hadi oturup, “Reis’imiz ekonomisttir, ekonominin kitabını yazmıştır, Reisimizin bir bildiği var” diyelim. 2 ay önceki rakamlarımız boşluğa düşmüş, kendi akıl ölçülerimizle boğuşmanın bir anlamı var mı? Bu kendi kendimize haksızlık olmaz mı? Eğer kendimizi bir idealin, bir inanç dünyasının mensubu olarak görüyor isek, bu o inanç dünyasına, o kimlik değerlerine karşı bir haksızlık değil mi?
Böyle durumlarda “büyü bozulur.” İnsanlar boşluğa düşerler. Üstelik kutsiyet atfederek yürüdükleri için içlerindeki “kutsiyet algısı” da darbe alır. Bekir Ağırdır’ın “Kimliklere bağlı siyasi düşünüş eriyor” dediği şey budur.
Hele işin içine yolsuzluklar, üç – beş maaşlı kadrolar, açık adaletsizlikler giriyorsa, işsizliğin kavurduğu yürekler, asgari ücretle aile geçindirmenin girdabında çırpınan insanlar, ekonomistliği de sorgular, kitap yazmayı da…
Artık sokakta “Ben ekonomistim” söylemi çoktan, hem de en iktidar yanlılarının bile tebessümüne yansıyacak biçimde sorgulanıyor. Ben en çok tepelerde bunu ilk önce kim söyleyecek onu merak ediyorum. Yoksa herkesin her şeyi konuştuğu ortamda ekonomiden sorumlu bakanların suskunluğu sessiz bir “ekonomi kitabı” sorgulaması mı?
Zamanı ileriye alın ve iktidardakilerin iktidar olmadığı bir ortamda yazılacak, söylenecekleri düşünün. Ya da “Biz aslında…” diye başlayacak itirafları… Keşke yolda yürürken yanlışları düzeltebilecek bir özeleştiri geleneğimiz olsaydı.