Bir “Eşitlik” tartışmasıdır gidiyor. Hani yeni CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Kürtler daha az eşit” gibi bir söz söyledi ya… Aslında bir önemli seçim öncesinde böyle bir söz söylemenin riski hesap edilmeliydi.
Malum sakız her yerde çiğnenmez. Yanlış anlaşılır. Tam da HEDEP (eski HDP) ile kurulacak seçim ilişkisi İYİ Parti ile ilişkileri dinamitlemek açısından dar ağacına çıkarılacağı bir zamanda bu sözü söylediğinizde içine sürükleneceğiniz gayya kuyusunu göze almalısınız. Pervin Çakar’ın elini öptüğünüzde de olur bu, Demirtaş’a selam yolladığınızda da… Böyle bir sonuç, Kürt oylarını kazanmak gibi siyasi bir hesapla söylendiğinde de ortaya çıkar, sırf hukuksuzlukları göğüslemek ya da ülke barışına katkı için söylendiğinde de…
Ülkede herkesin eşit olmadığını herkes bilir. Evet, Cemil Çiçek’in sık sık söylediği gibi “Ülkede mevzuat (kanuni düzenleme) eksikliği yoktur” ama mevzuatın kime ne zaman nasıl uygulanacağı ya da uygulanmayacağı noktasında problem vardır.
Tayyip Erdoğan, bir şiir okudu diye siyasi yasaklı hale geldiğinde “Türkiye’de herkes eşit” miydi?
Benim yaşadığım bir olayı dostlarım bilir. 28 Şubat günleri. Üniversitelerde başörtülü genç kızların nefes almakta zorlandığı günler… Meşhur “Özgürlükler için elele” eylemi için Dilipak, müzisyenler ve başörtülü öğrenci grubu ile Anadolu’yu dolaşıyoruz. Malatya’da da bir toplantı düzenlendi. Orada kısa konuşmalar yapıyoruz. Marşlar söyleniyor vs… Ben de bir konuşma yaptım ve konuşmamın bir yerinde “Özgürlükler açısından Ankara’yı yeniden inşa etmek lazım” gibi bir cümle kullandım. Bu konuşma için o zamanın TCK 312’inci maddesinden dava açıldı; Halkı kin ve düşmanlığa teşvik… Meğer o konuşmanın kasetini çözen görevli cümleyi “Özgürlükler açısından Ankara’yı yeniden imha etmek” diye deşifre etmiş. Cümle absürd hale gelmiş ama, mahkeme benim “kaset yeniden çözülsün, sözüm öyle değil” diye savunma yapmama rağmen mahkeme bu cümle üzerinden mahkûmiyet kararı verdi. Gerekçeye de şunu yazdı:
“Her ne kadar sanık “inşa” dedim, İmha” demedim diyorsa da aslında inşa da imhadan sonra gerçekleşir.” Ceza sonra “Rahşan Affı” ile düştü ama o dönem 312 böyle işliyordu. O dönem, “Başörtülü okumak isteyen Suudi Arabistan’a gitsin” bile deniyordu. Herkes eşitti ya, Demirel daha eşitti. Ya da başörtülüler daha az…
Şimdilerde 312’nin yerini TCK 216-218 aldı. Başka maddelerimiz de var. O zaman Adalet Bakanlığı yapan Hikmet Sami Türk “312 aşırı ölçüde kullanıldı” diyecekti. Madde aslında masum da sayılabilir. Ama bizde yargı hani siyasi gücün elindeyse ona göre adalet işlediğinden “Eşitlik” de göreceli bir durum haline kolaylıkla gelebiliyor.
Aslında “Muhafazakâr camia” olarak bizler, bu “Eşitlik komedisi”nin nasıl oynandığını çok iyi biliriz de, şimdi iktidarız ve yasaların bize göre veya birlikte iş tuttuğumuz ideolojik gruplara göre yorumlandığı pozisyonlara kavuştuk. Onun için de “Hak, Hukuk, Adalet” söylemleri bize karşı kullanılıyor ve biz onları “Kim daha az eşit?” diye hesaba çekiyoruz.
Adamı daha seçildiği gün görevden almışız, yerine kayyım atamışız, ona verilen oyları bir anlamda çöpe atmışız, üstelik tutmuş cezaevine koymuşuz, ve o “Bu yapılan haksızlık” diye seslendiğinde ona “Neden daha az eşitim?’ çığlığı atıyorsun?” diye bir kere daha hesaba çekiyoruz.
Şu memleket ekonomisine bakın, kim daha çok eşit, kim daha az eşit?
Şu eğitim hayatına bakın, kim daha eşit?
Ak Parti, yola çıkarken de, iktidara geldiği yıllarda da, “Müesses Türkiye düzeni”ni biliyor ve “Toplumsal barış adına” onu yeniden tesis etme iradesini taşıyordu. Çünkü kendisi de o düzenin mağduru olan kitleleri temsil ediyordu. Devlet, dindarlarla da problemliydi.
O zaman “akıllı bir siyaset” uygulandı, “Devletle problemli” bütün grupların problemine sahip çıkılı. Kürtler, Aleviler, gayrı müslimler bu kategoriye giriyordu. “Liberal aydınlar”la iş birliği yapıldı çünkü onlar da ülkenin bu katı totaliter bakışından rahatsızdı.
“Akıllı siyaset” ifadesini kullandım. Bu ifadenin biraz “hesabi” yani “Çıkar öncelikli – köprüyü geçinceye kadar” göründüğünün farkındayım. Başlangıçta samimi idi sanki, aklı selim, devletin bu sorunlu alanlardan çıkması gereği, akl-ı selimin ürünü idi. Ak parti o dönem, bu tavrın bedeliyle de boğuştu.
Kapanmanın eşiğinden döndü.
Gelgelelim bugün… İlk dönemlerde tam da bu “Açılım”lar yüzünden dişe diş kavga ettiği MHP ile birlikte yol yürüyor ve onun bakışlarıyla örtüşen bir çizgi içine doğru akıyor. İktidar ya… İktidar!
Artık “Eşitlik” diye bir derdi var mı, sormak lazım. “Daha eşitler” arasına girildi mi? Artık kanun maddelerinin yorumu, “Daha eşit” olanların gözünün içine bakılarak mı yapılıyor?
Yüreklerinde hala “ölçü tutarlılığı” gibi bir kaygı taşıyanlar, güncel siyasetin çıkar hesaplarından arınarak baksın memlekete… Sinan Ateş eşit mi idi? Soralım. Sinan Ateş’in ailesi herkesi sorgularken haksız mı?
Soralım… Gelecek nesiller hemen hiç protein alamadan yetişiyormuş… Çok eşik nesillerimiz var değil mi?
Bunlar zor sorular… Eşitlik sorgulaması yaptığı için bir politikacıyı dövmek ise kolay… Haydi bol hakaretli cümleler için Meclis kürsülerine…