Bugün temel bir ülke meselesi üzerine hasbihal yapmak istiyorum. Şöyle başlayalım:
Şu anda AK Parti liderliği ile taban arasında HDP konusunda bir kanaat birliği oluştuğu söylenebilir; “HDP kötü, Kandil’in devamı, onunla ilişkili herkes de terörle iş birliği halinde, Türkiye’nin düşmanı.”
Bu MHP’nin de söylemi.
Çözüm süreci döneminde AK Parti liderliği, tabanı, “ikna etme” gibi bir durumla karşı karşıya olduğunu görmüştü. Biz, Akil İnsanlar’ın “İç Anadolu” heyeti olarak bu noktada en çetin şartları biz yaşamıştık.
Çözüm süreci, “Türk – Kürt kardeşliği” üzerine kurulmuştu. “Analar ağlamasın”dı. “Türklerle Kürtler evlilikle, ticari ilişkilerle, binlerce yıl İslam içinde yol almakla” iç içe geçmişlerdi. Biz bunu anlattık. O dönemde iktidar da, MHP ve Perinçek’in partisi (o dönem İşçi Partisi) ile boğuşuyordu. Bize de alanda en büyük tepki bu iki yapıdan gelmişti.
Bugün iktidarla MHP ve Perinçek’in dili aynı noktada buluşmuş durumda. İlginç olan, AK Parti bile tabanını, Bahçeli -Perinçek söylemi istikametinde dönüştürmüş gözüküyor.
Mesela AK Parti cenahından sade insanlar, CHP’yi HDP ile irtibatlandırmakla kalmıyor, 6’lı masanın muhafazakâr – milliyetçi paydaşlarını bile, HDP ile örtülü iş birliği içinde olmakla suçluyorlar.
Aynı insanlar, HDP’ye yönelik her türlü açık – örtülü baskıyı, “düşman hukuku” içinde mazur, hatta haklı, hatta gerekli görüyorlar.
Aynı insanlara, HDP’ye verilen 6 milyon civarında oy sorulduğunda, üstelik bu oyun çok daha geniş bir nüfusa tekabül ettiği hatırlatıldığında, bu insanların bu ülkenin vatandaşı olduğu, partiye oy vermekten vaz geçmeyen bu insanlara “düşman hukuku” uygulanmasının hangi sonuçlara yol açacağı hatırlatıldığında, bunun tam da emperyalist güçlerin ülkeyi bölme planlarına su taşımak anlamına geldiği ifade edildiğinde sessiz kalıyor “Olsun varsın”a getiriyorlar. “Güvenlik güçlerimiz var, herkese haddini bildiririz” yaklaşımı hakim. “Güvenlik gücünüzü Amerika’ya karşı kullanmayacaksınız, kendi ülkenizin vatandaşına karşı kullanacaksınız, bunun sonu nereye var?” dediğinizde, bunların düşünülmemiş olduğunu görüyorsunuz. Yargının, siyasi iradenin hukuksuz tavırları kabul görüyor.
Şu belli. Kürtlerin tamamı HDP’yi ve PKK’yı desteklemiyor. Hatta HDP’nin tüm bölgeye hakim olmasına da karşı. Bunlar “muhafazakâr” diye nitelenebilecek Kürtler olabilir.
Ancak bu Kürtler’in bile bir “kimlik hassasiyeti” olduğu söylenebilir. AK Parti bünyesinde siyaset yapan Kürtler dahil. Ben, bu Kürtlerin dahi, AK Parti’nin dilinin Bahçeli – Perinçek diline dönüşmesinden rahatsız olduğunu biliyorum.
AK Parti, Erdoğan liderliğinde Oslo’da, İmralı’da, bir takım aracılıklarla Kandil’de hem “Kürt sorunu” hem “terörün bitirilmesi” üzerine müzakereler yaptı. Benim “Bunlarla Kürt sorunu üzerine müzakere yapmayın, Kürtlerin zaten insan hakları çerçevesinde ne hakkı varsa onu re’sen verin, bunlarla sadece terörün bitirilmesini, silahlı yapının dağdan indirilmesini görüşün” diye yazdığım dönemlerde, maalesef “Kürt sorunu pazarlığı” da yapıldı.
İş nerede bozuldu? “Seni başkan yaptırmayacağız”da bozuldu.
Sonra da bir yandan birilerine “düşman hukuku” uygulanırken İmralı’dan bile seçim desteği istenecek noktaya gelindi.
İşin bir “ülke meselesi” olan boyutu var. Nedir o? Bu ülkenin iç barışını korumak. Bu ülkedeki tüm farklılıkları ülke bütünlüğü ve barışı içinde kaynaştırmak. Kimseyi düşmanlaştırmamak. Hele milyonlarca insanı, bizim siyaset - iktidar değirmenimize su taşımıyorlar diye, hem de hakim otorite diliyle “farklılık bilinci”ne sürüklememek. Başka hukuk, özel hukuk uygulayıp, insanlara “dışlanmışlık duygusu” yaşatmamak.
Ben bu hassasiyeti, iktidarı kaybetme telaşına düşmüş kişilere nasıl anlatırım, bilmiyorum.
Yazının girişinde “AK Parti tabanının liderliğin dili istikametinde bir HDP karşıtlığı içine girdiğinden” söz ettim. Şimdi benim bu yazımı yadırgayanlar da çıkacaktır.
Ben diyorum ki, bana söylesinler, bu dil, Türkiye’nin bütünlüğüne mi hizmet ediyor, ayrışmasına mı?
Haaa, denirse ki, “Zaten onlar bütünleşmeden yana değil ki… Devlet de döve döve onları adam etmeye çalışıyor….” Ben de derim ki, “Buna mı geldi Türkiye? Milyonlarca insan bu kadar ayrıştı mı? Bu tam da terör örgütünün ulaşmayı istediği hedef değil mi? Bu tam da Türkiye’yi sosyoloji olarak bölmek isteyenlerin hedefi değil mi?”
Ben buna gelinmediği kanaatindeyim. Bu coğrafyada öncelikle Türk – Kürt kardeşliğini, sonra daha geniş bir coğrafya bütünlüğünü korumak gerektiği inancındayım. Bu noktada çok yara alındı, biliyorum, Amerika, Rusya, bazen İngiltere, kimi zaman Yunanistan bizden daha sıcak ilişkiler kurdu bu coğrafya ile biliyorum.
Farklılıkları daha da derinleştiren tavırlardan kaçınmak gerektiğine, özellikle bunu kitlelere sirayet ettirmemek gerektiğine dikkat çekmek istiyorum. Çünkü politikacılarda dil değişebilir, ama kitlelerle kalp değişimi kolay tamir edilemez.